Toplumsal olaylar, sınıflar arası gerilimin arttığı süreçlerde yükselmeğe başlar. Bu süreçler yaygın biçimde yeniden paylaşımın dayatıldığı süreçlerdir.
Temsil iddiası olan siyasi partilerin kurucuları, yani politika belirleyen kesimleri ile sıradan katılımcıları vardır. Sıradan katılımcılar hemen hemen her koşulda tepedeki belirleyicileri izlerler.Politika belirleyenler örtük çıkarlarını; katılımcı konumunda olan sıradan çoğunlukla savunurlar.Genellikle politika belirleyen azınlığın  çıkarları ile genel çoğunluğun çıkarları çelişir.Yani yoksullar, egemenler eliyle uygulanan ve çıkarları ile bağdaşmayan politikaları savunurlar.Bu kurala uymayan bazı örgütlenmeler vardır ve sendikalar da (sarı sendikalar hariç) bunlardan biridir.
 Sendikalar, emeği ile geçinenlerin yönetime katılmalarına olanak sunan bir örgütlülüktür. Aynı zamanda çalışanların, paylaşımdan gücü oranında pay almasını olanaklı kılar. 
                                                                                                                                                                 15-16 Haziran Olayları, yukarıda kısaca açımlanmaya çalışılan koşullarda ortaya çıkmıştır.1970’te Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin birlikte çıkardıkları; çalışma yaşamını ve sendikal hakları düzenleyen yasanın 11 Haziran 1970 tarihinde yürürlüğe girmesiyle başladı. Bu noktada her iki partinin de çok rahat bir biçimde uzlaştıkları görülmüştür.(Aslında bu kesişen çıkarlar doğrultusunda uzlaşama ilk uzlaşma da değildi.Seçim sistemi ile ilgili Milli Bakiye sisteminin kaldırılması konusunda da benzer bir uzlaşma yaşanmıştı.Çünkü o seçim sistemi halk iradesinin meclise yansımasına olanak tanıyordu.)Bu uzlaşma karşısında, örgütlü işçi kesimi direnişe geçince,Türkiye tarihindeki en büyük örgütlü işçi eylemlerinden birine tanık olunmuştur.
Söz konusu yasanın temel amaçlarından biri; devlet güdümlü Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışını önlemekti.Öteki sendikalar, DİSK’teki kazanımları imrenerek izlemekteydiler.Bu nedenle DİSK’e bağlı sendikalar bu kasıtlı ve yanlı düzenlemeye şiddetle ve yasal haklarını kullanarak tepki gösterdiler.Zaten birçok sivil toplum örgütü gibi, Türk-İş ‘de devlet tarafından kurdurulan,kamu kesiminde örgütlenmesine katkılar sunulan bir sendikadır(!)
Bu yasal düzenlemeye karşı çıkan tek siyasi parti, Türkiye İşçi Partisidir. Karşı olduğu bu yasal düzenlemeleri iptal ettirmek amacıyla Anayasa Mahkemesinde iptal davası açtı.Daha sonra CHP’de aynı doğrultuda girişimlerde bulundu.
Sendika merkezlerinde ve iş yerlerinde oluşan tepkiler 15 Haziran sabahı, İstanbul'un belli başlı merkezlerine doğru yürüyüşe geçmeleriyle sınıfsal bir eylemi başlatmış oldu. Eylemin tabana yayılması için yeterince neden vardı. Zaten son yıllarda, bazı büyük fabrikalarda işçi hareketleri ve direnişleri sürmekteydi. Bu nedenle fabrikalarda ve işçi semtinde gerginlik ivme kazanmaktaydı.15 Haziran 1970'te başlayan olaylar, sınıfsal bir tepki olarak kabarmaya durmuştu. Anadolu yakasında başlayan yürüyüş, öteki işyerlerinden gelen katılımlarla sürekli olarak artmaya devam etmiştir. (E-5 karayolu boyunca süren yürüyüş kollarına, Otosan Fabrikası işçileri ile DMO işçileri  de katıldı.)Bu yürüyüş saat 17:00'ye kadar sürdü. Başka bir yürüyüş kolu da Beykoz ve Paşabahçe'den Üsküdar'a doğru akmaya başlamıştır. 16 Haziran’da yürüyüş Gebze’den başlamış, Kartal'dan katılan işçilerle birleşen ana kol Kadıköy İskele Meydanı'na kadar ulaşmıştır:
“Avrupa Yakası'nda ise 15 Haziran 1970'te, Bakırköy - Topkapı - Sağmalcılar güzergahında yürüyüş yapıldı.16 Haziran'da da, kentin Topkapı dışındaki kesimlerinden gelen kollar birleşip, Aksaray üzerinden önce Sultanahmet'e, oradan Cağaloğlu ve vilayetten (valilik) geçip Eminönü'ne geldiler. Valilik Haliç üzerine yer alan o zamanki iki köprüyü de açtırarak, eylemcilerin Beyoğlu tarafına geçmesini engelledi.Levent ve Beyoğlu'nda da küçük yürüyüş kolları oluşmuştu.
Gösterilere pek çok fabrikadan 75,000 dolaylarında işçi katıldı. Gösterilen tepki esas olarak DİSK üyesi işçilerden geldiği halde, yürüyüşlere çok sayıda Türk-İş işçisi de toplu halde katıldı.Olayların birinci günü akşamı Bakanlar Kurulu 60 günlük bir sıkıyönetim ilan etti.DİSK ve bağlı sendikaların yöneticilerinin pek çoğu sıkıyönetim mahkemelerince tutuklandılar ve yargılandılar.Kadıköy'de meydana gelen olaylarda 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf yaşamını yitirdi.16 Haziran'da Ankara, Adana, Bursa ve İzmir'de de küçük çaplı olaylar yaşandı.
Olayların ardından CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, Genel Başkan İsmet İnönü ile birlikte partisi adına, TİP'den ayrı olarak Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, yasa değişikliği konusunda açılmış olan davaları daha sonra karar bağlayarak, söz konusu yasa değişikliklerini iptal etti.”(Vikipedi)
15-16 Haziran olayları işçi sınıfı tarihinde yerini alan bir onur halkasıdır. Güvenli bir gelecek için bu şanlı geçmişten çıkarılacak dersler hem anlamlı hem de çok önemlidir! Birlik ve beraberlik bir yaşamsal gereklilikle kesişince, olağanüstü gelişmeler ve oluşumlar kaçınılmazdır! Mevcut olan güncel sorunların aşılması için en geniş cephenin örülmesi ve bu doğrultuda yasalar çerçevesinde temel haklar güvenceye alınmalıdır.