“İstanbul‘da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!” diyen Voltaire (1694- 1778) tarih felsefesi kavramını ilk kullanan düşünürdür. Voltaire: Kişisel ve keyfi değerlendirmeler ve din dogmalarıyla dolu tarih yazımının karşısında, aydınlanmacı tarih yazma işinin “filozofça bir etkinliği gerektirdiğini” söylemiştir. Nesnel ve doğru bir tarih yazmak için tarih yazacak filozofun bağımsız karakteri, olaylara derinliğine bakabilme yeteneğine gerek vardır demiştir…

Tarihle çok ilgili olan ve bu yönde çok sayıda Tarih kitapları okuyan ve Türk Tarih Kurumunu kurarak bu kurumun tarihi araştırmalara devam edebilmesi için mirasından bu kuruma para aktaran Mustafa Kemal Atatürk “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Diyerek tarih yazıcılığının önemini vurgulamıştır…

***                             

Recep Tayyip Erdoğan, ekonomist olduğunu beyan ettiği kadar tarih konusunda da kendini hep öne çıkan davranışlar sergileyerek; topluma farklı bir tarih anlayışı sunuyor. Tüm bunları da yaşama geçirecek çalışmaların içinde oluyor…

Bana vatan hainini tarif edin derseniz İskilipli Atıf Hoca derim diyen Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk “Hoca Âtıf ise başında bulunduğu Teâlî-i İslam Cemiyeti'nin (ada bakın!) imkânlarını kulla-narak İngiliz ve Yunan işgallerine karşı çıkılmaması için çalışmış, bu yolda hazırlattığı beyan-nameleri Türk köylerine dağıtmıştır. Mahkeme bunların tümünü belgelemiş ve hükmünü buna göre vermiştir.

Recep Tayyip Erdoğan ise kendi tarih anlayışına göre vatan haininden bir kahraman yaratarak; İskilipli Atıf Hoca’nın adının bir parka ve hastaneye verilmesini sağlamıştır.

Verdiği fetvalarla alevi kıyımının önünü açan Şeyhülislam Ebussuud’a da Recep Tayyip Erdoğan övgüler dizerek adını hep öne çıkarmıştır. Cumhuriyetimizi kanlarıyla, canlarıyla kuranlara, yaşamlarının çok büyük bir bölümünü at sırtında savaş meydanlarında geçiren kahramanlara da iki ayyaş dediği daha dün gibi aklımızda…

Recep Tayyip Erdoğan’ın bu tarihi bilgileri Kurtuluş Savaşımız için “keşke Yunan kazansaydı diyen kamuoyunda Fesli Kadir olarak tanımlanan, Sarayın tarih toplantılarına davet edilen Kadir Mısıroğlu’ndan almış olmalıdır diye düşünüyorum…

***

Şimdi gelelim asıl konumuz olan ve son dönemlerde Recep Tayyip Erdoğan Tarafından adı göklere çıkarılan ve ondan bir kahraman yaratılmaya çalışılan 2. Abdülhamit’e: Güncel olarak daha geçen günlerde Erdoğan’ın "Dördüncü sondaj gemimizin adını Abdülhamid Han olarak belirledik. Demesiyle tekrar güncel hale geldi…. AKP iktidarı döneminde Atatürk stadyumlarının ve daha birçok kuruma verilen adının değiştirildiğini biliyoruz…

Peki kim bu adına ısmarlama diziler yapılan 2. Abdülhamid:

31 Ağustos 1876'da tahta çıktı ve 31 Mart Vakası'ndan kısa bir süre sonra, 27 Nisan 1909'da, tahttan indirilene kadar ülkeyi yönetti.

Bu dönemde Osmanlı siyasi düşüncesinde etkili olarak dört siyasi akım vardı.

*Garpçılık

*Türkçülük

* Osmanlıcılık

* İslamcılık- Ümmetçilik

1876 yılında padişah olduktan bir süre sonra ilk işi Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan kanunuesasîyi askıya almak olan 2. Abdülhamit Osmanlıcığın İslamcılık- Ümmetçilik anlayışıyla güçleneceğini düşünüyordu.

2. Abdülhamit’in 1876 – 1908 Mutlakıyet yönetimi dönemindeki amacı da : “Dindar gençlik” yetiştirmektir... Osmanlı’nın kötü gidişatını dine sarılmakla durduracağını ve kendisine dolayısıyla Osmanlı anlayışına bu sayede daha çok bağlı kalınacağını sanıyordu… Abdülhamit’in yetiştirmek istediği gençlik tipinin özellikleri şunlardı:

*Osmanlılık düşüncesine bağlı olacak...

* Dindar olacak...

* İtaatkâr olacak...

* 2. Abdülhamit’e sadakat edecek...

Osmanlı döneminin medrese eğitimi, dinsel eğitim ağırlıklıydı... Medreselerden mezun olan öğrenciler süreç içinde toplumsal ve siyasal anlamda bir güç durumuna gelmişlerdi...( Bugün Afganistan’da medrese öğrencilerine Taliban adının verildiğini de bu arada belirtelim)

1876 yılında medrese öğrencileri, iç ve dış gelişmelerden devlet adamlarını sorumlu tutarak, Bab-ı Ali’ye saldırmışlardır... Padişah, Sadrazamı M. Nedim Paşa’yı görevinden almak zorunda kalmıştı...

***

34. Osmanlı padişahı olarak II. Abdülhamit, 1876–1909 tarihleri arasında 33yıl tahtta kaldı. Osmanlıyı istibdat denilen tek bir yöneticinin toplumu baskı altında yönetmesine dayanan düzen olarak, baskıcılık, hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimiyle yönetti.

Erdoğan’ın 2. Abdülhamit zamanında Osmanlının toprak kaybetmediği söylemi ise tam anlamıyla bir yanlış bilgidir.

Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu da tartışmanın gündeme gelmesinden sonra sosyal medya hesaplarından Erdoğan’a şöyle yanıt verdi:

“... Abdülhamit döneminde 93 Osmanlı Rus Savaşı olmuş, Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişler, bu savaşta Bulgaristan, Kars, Ardahan, Batum, Kıbrıs kaybedilmiş, Balkanlardan ve Kafkasya’dan, büyük göçler meydana gelmiştir. 1897’de Teselya, Girit elimizden çıkmıştır. Mısır, Sırbistan ise yine bu dönemde kaybedilmiştir.”

Aynı konuda: Prof. İlbey Ortaylı’nın “Yakın tarihin gerçekleri” isimli kitabında da şu ifadeler yer alıyor: “Sultan Abdülhamid savaşlara girmezdi deniliyor ama onun zamanında da çok toprak kaybettik. Kıbrıs, Tunus gibi yerleri elden çıkardık ve hatta İran’a bile toprak verdik. Öyle bilindiği gibi bizim Iran ile sınırımız Kasr-ı Şirin ile falan çizilmedi.” (sf. 74)

***

Görüldüğü gibi Erdoğan’ın ekonomistliği kadar Tarih bilgileri de temelsiz görünmektedir.

Tarihe yönelik söylemlerinin ve 2. Abdülhamit’e olan sevgisinin temelinde: Osmanlıcılık- İslamcılık- Ümmetçilik akımın Erdoğan’ın siyasal görüşleriyle uyuşmasından kaynaklanıyor olabilmesidir…

***

Ülkemizin tarihi gerçeklerini kendi siyasi düşüncelerinize- modelinize- dini inançlarınıza göre şekillendiremezsiniz… Bu yönde ilk önce tarihçinizi değiştiriniz… Bu topraklara büyük zararlar vermiş, hainlik yapmış kişileri Fesli Kadir gibi uyduruk tarihçilerin etkisinde kalarak, isimlerini kuruluşlara vererek kahramanlaştıramazsınız… Bu durum öncelikle tarih bilimine, tarih felsefesine aykırı bir durumdur.

Görüşmek üzere...