Arap­ça’dan Türk­çe’mize giren Ada­let ke­li­me­si :” Hak­kı­nı verme, her­ke­sin hakkı olanı gö­zet­me, zulüm et­me­me, hak ve hu­ku­ka uygun olma” an­lam­la­rın­da kul­la­nı­lır.

Ta­ri­he bir göz ata­cak olur­sak en uzun ömür­lü dev­let­le­rin ada­le­ti hak­kıy­la uy­gu­la­yan dev­let­le­rin ol­du­ğu gö­rü­lür. Bunun en bariz ör­ne­ği Roma ve Os­man­lı İmpa­ra­tor­lu­ğu­dur. M.Ö. 753 yı­lın­da ku­ru­lan Roma Dev­le­ti 1453 yı­lı­na; 1299 yı­lın­da ku­ru­lan Os­man­lı Dev­le­ti ise 1923 yı­lı­na kadar ha­ya­ti­ye­ti­ni devam et­tir­miş­tir.

 Aynı şe­kil­de İslam Di­ni­nin de bütün dün­ya­ya ya­yıl­ma­sın­da uy­gu­la­mış ol­du­ğu ada­let sis­te­mi­nin büyük rolü ol­muş­tur. Hz. Ömer’in uy­gu­la­dı­ğı ada­let sis­te­mi bütün İslâm alim­le­rin­ce ne­sil­den ne­sil­le­re ak­ta­rı­la­rak gü­nü­mü­ze kadar gel­miş­tir.

Dev­le­ti yö­ne­ten­le­rin adil ol­ma­sı du­ru­mun­da halk huzur için­de yaşar, asa­yiş sağ­la­nır. Mil­le­tin Dev­le­ti­ne gü­ven­ce­si artar. Adil dav­ra­nıl­maz, asa­yiş sağ­la­na­maz­sa huzur bo­zu­lur, her­kes kendi hak­kı­nı ken­di­si ara­ma­ya kal­kar ne­ti­ce­de iç huzur ta­ma­men bo­zu­lur. Ama ida­re­ci­ler adil olur­lar­sa bunun tam aksi te­cel­li eder. 

Bu me­yan­da Pey­gam­ber Efen­di­miz bir ha­di­si şe­rif­le­rin­de : “ Ada­let gü­zel­dir, fakat Emir­ler­de olur­sa daha güzel olur.” de­miş­ler­dir.

Ki­şi­ler iyi ola­bi­lir­ler, her ge­le­ne mavi bon­cuk da­ğı­ta­bi­lir­ler, ama adil olmak o kadar kolay de­ğil­dir. Zayıf ve güç­süz ki­şi­ler her zaman eşit­lik, ada­let ve doğ­ru­luk is­ter­ler; güçlü, kuv­vet­li tabir ca­iz­se da­yı­sı olan­la­rın böyle bir is­tek­le­ri yok­tur. 

On­la­rın fel­se­fe­sin­de “Hak kuv­ve­tin­dir.” düs­tu­ru ge­çer­li­dir. On­la­ra göre büyük balık küçük ba­lı­ğı her zaman yutar. Ama hal­kın refah, huzur ve mut­lu­luk için­de ya­şa­ya­bil­me­si için ada­le­tin mut­la­ka sağ­lan­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Bu­nun­la il­gi­li ola­rak Emile ZOLA : “ Ada­let ancak ha­ki­kat­ten, sa­adet ancak ada­let­ten do­ğa­bi­lir.” de­miş­tir.

Halk bir­bi­ri­ne , üst as­tı­na, amir me­mu­ru­na daima ada­let­li dav­ran­ma­lı­dır. Ada­le­tin uy­gu­lan­ma­sın­da dil, din, ırk, cin­si­yet ayı­rı­mı asla gö­ze­til­me­me­li­dir. Ata­la­rı­mız bunu yüz­yıl­lar bo­yun­ca uy­gu­la­mış; İmpa­ra­tor­lu­ğun içe­ri­sin­de her din­den ve ırk­tan in­san­lar kar­deş­çe ya­şa­ya­bil­miş­ler­dir.

En üst ka­de­me­de­ki in­sa­nı­mız­dan en alt ka­de­me­de­ki in­sa­nı­mı­za kadar her­kes kendi ça­pın­da ada­let­li olur, adil dav­ra­nır­sa top­lum­da asa­yiş ve huzur ken­di­li­ğin­den mey­da­na ge­lecek, in­san­lar mut­lu­luk ve refah için­de ya­şa­ya­cak­lar­dır. Sa­tır­la­rı­mı­zı Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin şu güzel sö­züy­le son­lan­dı­ra­lım.

“ Bir gün ada­let­le mu­ame­le­de bu­lun­mak, alt­mış yıl­lık iba­det­ten üs­tün­dür.”

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 30 AĞUSTOS 

Mondros Ateşkesine… Sevr’e imza atanlar 
Memleketi satarken gelip kime sordunuz? 
Ya siz emperyalistler, ey medeni sırtlanlar! 
Biz neciyiz? Yok yere kendinizi yordunuz! 

Hangi vakit derdime deva buldum ki elden? 
Irkıma, inancıma diş bileyip ezelden 
Sofralarda iştahla paylaşırken tez elden 
Hasta adam nasılsa ölecek, diyordunuz. 

Ödünç bile vermezken pusatımı, atımı 
Elimden almıştınız; yok sayıp fıtratımı 
İçte sürüyle hain bıçaklarken sırtımı 
Dışardan haçlılarla kuşatmıştı ordunuz. 

Yârenimle, yârimle açmak için aramı 
Israrla tuz basarak kanattınız yaramı 
Yardığınız yetmedi yakmak için çıramı 
Hani siz ateştiniz… Alevdiniz… Kordunuz! 

Boğazımı sıkmaya sürü sürü namertçe 
Yürüdünüz üstüme; insafsız, hadsiz, sertçe. 
Dur deyip karşınıza, alayınıza mertçe 
Dikilince ne çabuk bozuldu akordunuz! 

Değil 30 Ağustos; özgür olan her günü 
Türkün Zafer Bayramı Türkün kutlu düğünü 
Yazdığımız destanlar sanma hayal ürünü 
Atamızın elini öpmedi mi lordunuz? 

Paşam, beyim, beyzadem! Bakın şu memlekete 
Ta ezelden sevdalı vatana, hürriyete… 
Gökte Al Bayrak için iş düşmüşse millete 
Seve seve can verir… Siz ne sanıyordunuz?  
         Salih ERDEM – AYDIN

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

KOŞARAK GEL 
Sevdalara kapılırım diyerek gelme peşimden
Sevmenin özünün tadına varacaksan gel
Sevmeye hazırsan yan, vereyim ateşimden
İçin, dışın bir olursan coş da gel.
Sevda yollarında yorulup üzülürsün bak
Yollar dikenli ayaklarına batar pıtrak
Ya gel, ya da kollarını uzat
Yollar dikenli demezsen koş da gel. 
Söğüt dalı gibi yorgun değilsen
Çaresiz dertlere nazır değilsen
Ne olur uzatma ellerini hazır değilsen
Sevda ateşinle yakacaksan gel. 

Gözlerin gözlerimde dem alacaksa
Aşkın alevi tenimi yakacaksa
Nefesin nefesimde son bulacaksa
Kır zincirleri gönlüme coş da gel.

Hüseyin ZEYBEK – DİDİM


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

GEÇMEZ AKŞAMLAR... 

Yine akşamlar 
Yine bomboş sokaklar 
Yine sensiz yine kimsesiz
Sen gibi ben gibi öksüz
Gecenin örtüsü üstümüzde 
Ağlıyorum boğuluyorum
Nefes alamıyorum
Sevdiğim canım uzaklarda
O da ağlar o da sızlar ben gibi 
Hayatın acımasız kollarında
Yaşlara boğulmuş o güzel gözleri
Sele dönmüş taşmış yollara
Ağlar taşar sel gibi sel gibi
Gecenin örtüsü üstünde 
Ağlar ben gibi
Oysa yaşamaktı tüm düşler
Geçte olsa umuda sarılmak
Mutlu olmaktı düşler 
Onu da çok gördün hayat
Özleneni de bekleneni de aldın 
Acının çaresizliğin kollarına attın
Söyle şimdi mutlu musun hayat
Sitemim ne sana ne de bana 
Sitemim bir yudum mutluluğu 
Sunmayan hayata...
     
Melek MERAL - AYDIN

 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  ATATÜRK’ÜM 

Gönlüm öyle zengin sevgiden yana
Ayrım yapamam ki vatan ve ana
Bunları yap, yapma demiştin bana
Senin dediğini yapmaz mıyım hiç.

Suyuna doyulmaz iç kana kana
Havası tertemiz yeşil ormana
Nasıl da kıyarlar eşsiz vatana
Gözüm gibi sever bakmaz mıyım hiç.

Sözlerin hep doğru bazen şaşırsam
İlkeler izinde her zoru aşsam
Okumuş yanında hep taş taşısam
Cahil gazabından korkmaz mıyım hiç. 

Yaptıkların kaldı korumak bizden
İzindeyiz asla dönmeyiz sözden
Uğruna öleceğim bilsem bu yüzden
Ağıtlar türküler yakmaz mıyım hiç. 

Atatürk’üm tek laf söyletmem sana
Kıymet bilmeyenler, acırım varsa
Teşekkür ederim binlerce defa
Sel olur önünden akmaz mıyım hiç
Yarına güvenle bakmaz mıyım hiç.

Müjgan YILDIZAN – ISPARTA

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

KURTULUŞ SAVAŞINDA EFELER 

   -Ata’sından aldı gücünü
   Bırakmadı zalimlerde öcünü-  
                                                             
Bağladılar demir kuşağı
Soktular bellerine kamayı
Ellerinde mavzer, kalplerinde
Özgürlük, bağımsızlık ışığı
İndiler dağlardan aşağı
Dediler, olamayız gavur uşağı
Haramdır bundan böyle bize
Baba ocağı, yâr kucağı...
Kırmak için zincirlerimizi
Yürüdüler düşman üstüne
Kurtuluncaya dek vatan ece
Durmadılar gündüz gece
Oldular dağlardan yüce.

Erhan TIĞLI – İSTANBUL

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ÇAKALLAR  

Yazdan kalma bir Eylül'ü uğurlayıp,
Pastırma yazı bir Ekim'de
Hasat zamanı girdik tarlaya
Ufukta yağmur bulutları

Çalıştı makineler, başladı hasat,
Tepemde güneş, yakıcı,
Alın teri düşerken toprağa,
Bir soluklanmak için,
Oturdum olduğum yere...

Yaktım bir cigara,
Alın teri ile suladığım toprak,
Bire bin verdi yine,
Kara çıkarmadı yüzümüzü,

Amma velakin,
Bindik traktöre, eştik toprağı,
Ekeceğiz ya tarlayı,
Tohuma zam, gübreye zam...

Yırttı toprağı tohum,
Baş verdi ekinler,
Su ister,
Mazota zam, elektriğe zam...

Çakallar ortak oldu,
Alın terime,
Bire bin veren toprak ne yapsın...

  Erkan ACAR – ÇİNE