Aldatmanın en etkili aracı yalandır. Gelmiş geçmiş en büyük aldatıcı Goebbels’tir. Hüsnü Mahalli, Goebbels’in konu ile ilgili savlarını şöyle sıralıyor:
“Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak çok kolay.”
“İnsanların beyin tembelliğini gördükçe, her istediğimizi yapabiliriz.”
“Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin.”
“Sürekli yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa, yalana devam edin.”
“Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.”
“Her zaman etrafınızda bir yalaka ordusu bulundurun.”
“Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım.”
“Basın, iktidarın kullandığı dev bir klavyedir.”

Aldatmak, inanma ihtiyacı içinde olanlar için en büyük tuzaklardan biridir. Normal bir insan sadece kendi çıkarları için başkalarını aldatmamalıdır. Böyle bir davranış, öncelikle insan gerçeği ile bağdaşmaz. İnsan dediğimiz zaman; objeye pozitif unsurlar yüklüyoruz. Bunlar; doğruluk, dürüstlük, ahlaklı olmak ve güvenilir olmaktır. Bu nitelikler, normal olan her insan için olmazsa olmazlardandır. Bu bağlamda, inanan insanların, daha güvenilir, dürüst ve ahlaklı olmaları beklenir. İnanan dendiğinde; temizlik, dürüstlük ve güvenilirlik gibi nitelikler dillendirilmese bile, bu niteliklerin var olduğu varsayılır. Eğer, inanma biçiminden kaynaklanan bir takım ön kabuller var ise; sorunlu bir şeylerle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Yaşam algısı, düşünceleri olduğu kadar yaşama biçimini de etkiler.
İnanç temelli ayrımlar, yaşam biçimini şekillendirir. En temel sorunlardan biri, kadın erkek eşitliği ile ilgilidir. Bu temel eşitliği kabul etmeyenler nedeniyle, yaşama biçimlerine müdahale kaçınılmaz olur(!) Genellikle temel kaynaklarla örtüşmeyen dogmalar, doğru kabul edilen yanlışlardır. Tabular, her koşulda yaşamın ayak bağı olurlar. Dogmalar ve tabular yaşam alanını daraltır! Aracılar ve aktarıcılar dürüst olmazsa, sorun kaçınılmazdır. Yaşar Nuri Öztürk, boşuna “Allah’la aldatmak” demedi. Aldatmanın olduğu yerde, çıkar sağlayan birilerini görmek olasıdır.


Aldatıldığının farkında olmayan, aldattığının farkında olamaz. İşin ilginç yanı, bu farkında olmayışlar, yaşama damgasını vurmaktadır. Doğru ile doğru kabul etmek aynı şey değildir. Doğru için yanılgı söz konusu olmazken, doğru kabul etmek konusunda yanılgı olabilir. Zaten doğru olgusu yer, zaman ve koşullara göre değişebileceği için, öncelikle görecedir. Değişimin değişmezliği kuralı karşısında doğrular, değişip dönüşerek varlıklarını sürdürürler. Bu nedenle de sonsuz doğrulardan söz etmek güçleşir.
Aldatmanın en etkin aracı, sınıfsal ideolojilerdir. Egemen sınıfın temsilcileri, ideolojik aygıtları, kurumsal boyutta kullanırlar. Okullar, ordu, dini kurumlar, sendikalar ve siyasi partiler bu konuda kullanılan en etkili araçlardır. Bunlara ikinci derecede kültürel aygıtlar ve özelliklede reklamlar eklenmelidir. İnançları sınıfsal çıkarlarını perdelemek için kullananlar ile bayrak arkasına saklananlarda aynı kapsamda değerlendirilmelidir. Maddi varlıklara sahip olan egemenler, yoksullara manevi değerlerin sahipliği payesini vermektedirler. Aslında buradaki temel amaç, maddi ve manevi değerlerin eşdeğerde olduğunu yığınlara kabul ettirmektir. Bu yöntemle, kendi çıkarlarını, ülke çıkarıymış gibi göstererek, sınıfsal konumlarını korurlar.
Aldatma, güvenilir bir güvence değildir; hiç beklenmedik bir anda sigorta atabilir. Kuşaktan kuşağa aktarılan ön kabuller bile, gerçekle karşılaştığında esner. Kitlelerin çıkarları söz konusu olduğunda; inanmaya olduğu kadar, isyana da yakındırlar.

“Sokrates “Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez” diyerek herkesin yaşadığı hayatı ve yaşadığı şeyleri bir şekilde sorgulamaları gerektiğini vurgulamıştır.”

     Araştırmadan ve yeterince bilgilenmeden inanmak (körü körüne) bünyesinde yanılgılar barındırabilir. İnanma olgusu genellikle iki biçimde sunulur. Birisi inanç, öteki de milliyetçiliktir. Bu soyut değerler gerçeklikle örtüşmeyebilir. Buna karşın, gelişmemiş ülkelerde, özellikle egemenler için en kullanışlı araçlardır! Aldatmanın en çok ve en etkin olarak kullanılan aracı “yalandır”. Kandırmaya ilişkin son sözü, Abraham Lincoln’e bırakalım:
“Bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz.
Bütün insanları bir zaman kandırabilirsiniz.
Ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız!”