O kendine özgü, sözcükleri de öyle…

97 yaşında ama o kendisini 40 yaşında sanıyor…

Başka ülkelerden söz edeceği zaman “ Başka Türkiyeler “ der onlara… Ona göre, Almanya, Fransa ve diğer tüm ülkeler onun nezdinde başka Türkiyelerdir…

Ona göre “örde”ni kimseye yedirmeyeceksin… Hakkını kimseye yedirmeyeceksin, kimseye rüşvet vermeyeceksin anlamını taşıyor… Bir işi başarmak için de insanın içinde bir cöh olacak anneme göre… Cöh: Hırs, heyecan, istek, atak olma halidir anneme göre… Zeki çocuklar onun gözünde kursaklı çocuklardır… Biz kursaklı olalım diye ilkokulda okurken ceplerimize hep siyah kuru üzüm doldururdu. Ona göre kuru siyah üzüm kafayı çalıştırır zihni açardı… Ölülerin arkasından da “yerinmeyin yerinmeyin biz de döneceğiz size” diye Türkçe dua edilmelidir ona göre…

Şiir gibidir sözcükleri bazı zaman “Vardığım yere gül diktim… Hepsini kaybettim…”

Rahmetli babamın arkasından biraz da yöresel Avşar geleneğinden esinlenerek “ne sanırdınız siz onu… Koliyle alırdı donu…” diye doğaçlama olarak ağıda başlayınca taziyeye gelenleri bile gülümsetmişti…

Çocukluğumuzda bize anlattığı masallar da tam anneme özgü gibiydi, bir yerlerden okuması olanaksızdı. Çünkü okuma yazma bilmiyordu. Radyolardan da dinleyemezdi. Bizim çocukluğumuzda köyümüzde henüz radyo yoktu… İtiraf etmeliyim ki: Onun anlattığı masalların benzerlerini sonraları hep kitaplardan okudum… Bu nasıl oluyor henüz çözmüş değilim… Üvey annelere – analıklara- ait çok sayıda dinlediğim masallarından birinde şöyle bir tekerleme geçiyordu ve yıllar geçmesine rağmen belleğimde capcanlı duruyor…

Pat pat patacık…

Bizi azdıran babacık…(Azdırmak: Bilerek birilerinin kaybolmasını sağlamak)

Babacığın suçu yok…

İlla analık illa analık…

Okuryazar değil ama okuryazar olduğunu sanıyor annem… 12 Eylül 1980 darbe döneminde okuma- yazma kursları açmıştı. Annem de kendi isteğiyle bu kurslara katılmıştı.  Uzun bir aradan sonra annemi ziyarete gittiğimde; o hamur yoğururken söz dolaşıp okuma-yazma kurslarına geldi. “Anne, okumayı yazmayı öğrendin mi? Diye sordum. Bana yan gözle bakarak öğrendim tabi dedi… Okutacak bir kitap ararken, elime bir Fen Bilgisi kitabı geçti. Kitapta bir kaplumbağa resmi altında da “Kaplumbağa” yazıyor. Anneme elimle göstererek, anne burayı oku dedim…”Ne var ki onda dedi ve okumaya başladı “ tos-tos-tosbağa” deyiverdi…

Acıların, bilinmezlerin, gizemlerin, kavgaların kadınıdır belki de benim annem… Sezgileri, sezgilerini ortaya koyuşu beni her zaman etkilemiştir. Bir olayın, bir başlangıcın olumsuzlukla sonuçlanacağı hissine kapıldığı zaman dizleri tutulurdu… Dizlerim tutmuyor,”ben gelmiyorum, ben yokum “ derdi…

     Annemin sözlüğünden birkaç sözcüğü sizlerle paylaştım. Onun sözleri düşlerimi, düşüncelerimi o kadar etkilemiş ki; bu yaşıma geldim onun sözcüklerini arkadaş çevremde de kullanmaya kalkınca: “O da ne ki” deyişlerini duyuyorum arkadaşlarımın… Ben de annemin sözlüğünden diye başlayıp sözlüğün anlamını açıklamaya çalışıyorum her defasında…

     Annemden uzaktayım ve de özlem doluyum… Özlemimi de bu yazılarla gidermeye çalışıyorum o kadar !...