Aziz Nesin’i kitap fuarlarında birkaç kez görmüştüm. Rahmetli babama benzetirdim.

Sivas Katliamının yaşandığı günden bir gün öncesine kadar da Sivas’taydım… Öğretmen arkadaşlarımızın misafiriydik. Pir Sultan Abdal etkinliklerine de kısmen katılmıştım.  Acı haberi dönüş yolunda öğrenmiştim.

Sonrasında yurtdışı öğretmenlik sınavını kazanarak, Almanya’da Türk Dili ve Kültürü Dersleri öğretmenliği dönemim başlamıştı…

Almanya’ da öğretmenlik yaptığım okulun Alman müdürü; Türkiye ve Türk Dili ve Kültürü Dersleriyle ilgili tüm yazıları hemen bana iletiyordu.

Almanca bir davetiye… Aziz Nesin’ in Eyaletimize geldiğini, Şehir Tiyatrosunda bir konuşma yapacağını, Almanca olarak yazan bir davetiye.

Sivas’ ta yaşadığımız o çağ dışı olayların hâlâ şokundaydık. Aziz Nesin  de zor kurtulmuştu o din faşizminin katliamından...

Salman Rüştü’ nün, "Şeytan Ayetleri" kitabının Türkçe basımını da o sıralar gerçekleştirmişti.

Tam o sıralarda söylediği, Türklerin yüzde altmışı geri zekâlı sözü de toplumdan büyük tepki almıştı. Kitaplarını, zevk ve beğeniyle okumaya devam ediyordum. Aziz Nesin’i yakından da birkaç kez kitap imzalatırken görmüşlüğümden başka önemli bir tanışıklığım yoktu…

Milli Eğitim Bakanlığının oluşturduğu ortak komisyon tarafından görevlendirilmiştik. Eğitim Ataşeliğine bağlı olarak çalışıyorduk. Ataşemiz, olumsuz bir durum karşısında bizi Türkiye’ye geri göndermekle devamlı olarak tehdit ediyordu.

Hemen geri dönme korkusu da çoğu arkadaşımızın hayallerini yıkıyordu. Çoğu sessiz kalmayı tercih ediyordu.

***

Her hafta Salı günleri, koordinatör öğretmenimizin başkanlığında Türk Dili ve Kültürü Dersleri öğretmenleri olarak toplantılar yapıyorduk.

O gün toplantımızın konusu; Aziz Nesin’di. Davetiyenin yalnızca benim çalıştığım okula gelmiş olmasına, ben başta olmak üzere diğer öğretmen arkadaşlarımdan kimse de bir anlam verememişti.

Davetiyeyi Alman Dilini en iyi bilen koordinatör öğretmen arkadaşımız Almanca’dan çevirerek okudu… Bir sessizlik oldu bir an ve devamında da sokurdanmalar başladı ve arkasından da hayır sesleri yükseldi… Biz devlet memuruyuz böyle bir etkinliğe katılamayız diyenler oldu. Bir arkadaş, bize geri zekâlı diyen birinin toplantısına gidilmez dedi.

Yozgatlı öğretmen: Sivas’ı karıştırdı, şimdi de burayı mı karıştıracak diye bağırdı.

Uşaklı öğretmen, sakin bir şekilde, gitmemiz doğru olmaz dedi.

İki arkadaşın hiç sesi çıkmıyordu, görüşlerini de belirtmiyorlardı.

Koordinatör öğretmen, konuşmaları, tepkileri dinliyordu. Çok nazik, insancıl ama biraz çekingen bir kadın arkadaşımız koordinatörlüğümüzü yapıyordu. Ara sıra da bana bakıyor görüş belirtmemi istediğini belli ediyordu.

"Arkadaşlar, burada karar almayalım, herkes toplantıya gidip gitmemekte özgür olsun" deyiverdim.

Koordinatör bayan arkadaşım benim bu düşüncemi gözleriyle onaylamıştı sanki...

Koordinatör öğretmenimiz: "Evet öyle yapalım arkadaşlar, daha iyi olur."Dedi.

Yozgatlı, Nevşehirli ve Konyalı öğretmenler, koro halinde bağırdılar.

—Hayır olmaz!

Aydınlı ve İstanbullu öğretmenler, oylama yapalım. Oylama sonucuna göre gidip gitmeyeceğimize karar verelim. Bu karara da herkes uysun dediler.

Bu teklif benimsendi.

Bu oylamanın sonucunu tahmin etmek o kadar zor değildi. Güvendiğim arkadaşlar vardı. Bir ihtimal belki çoğunluğu sağlayabiliriz de, etkinliğe gideriz diye de düşünüyordum.

Koordinatör arkadaşımız, konumu gereği oylamaya katılmayacağını belirtti.

"Katılalım, diyenler parmaklarını kaldırsın arkadaşlar". Dedi. Koordinatör öğretmen.

Parmağım havadaydı.

Gülüşmeler, odayı doldurduğunda, parmağım hala tek başına asılı duruyordu havada.

***

Yağmurlu bir gündü. Aziz Nesin’in konuşma saati yaklaşıyordu.

Aldığımız olumsuz karara rağmen, gidip gitmeme konusunda büyük tereddüt yaşıyordum. Ataşemiz de bizi hep geri göndermekle tehdit edip duruyordu. Aramızda Ataşenin adamları da(ajanları) vardı.

Ne olursa olsun gidecektim. Aziz Nesin’i dinlemeye, bu öncelikle kendime bir saygıydı…

Yağmur olanca hızıyla yağıyor, bu yağmurlu günde Aziz Nesin’i kimse dinlemeye gelmez diye de düşünüyordum.

Tiyatro salonunun, önüne geldiğimde, uzun bir kuyrukla karşılaştım, Sağıma soluma bakınarak, ben de sıraya girdim. Tam bana yirmi kişi kala salonun dolduğunu bildirdiler,

Vatandaşlarımızdan bazıları, Alman yetkililere ısrar ettiler, Aziz Nesin'i ayakta dinleyebilmek için. Almanya’da kurallar kesin uygulanırdı. Bizi içeri almadılar.

Gittiğim gibi geri döndüm. Aziz Nesin’in yaptığı ilginç konuşmayı ertesi gün gazetelerden okudum…

***

     Koordinatör öğretmenimiz beni telefonla aradı, Aziz Nesin’in Alman Türkolog’un evinde misafir olduğunu, sabah kahvaltısında bir Türk öğretmenini de aralarında görmek istediklerini duyurdu. Bu toplantıya gidip gitmeyeceğimi bana sordu. Ben de sevinçle ve heyecanla elbette giderim dedim…

Aradan on dakika geçti geçmedi, koordinatör öğretmen arkadaşım yine telefonda: "Hocam, ben gidersem daha iyi olur diye düşündüm, kusura bakma" dedi… Bana da kekeleyerek;” önemli değil arkadaşım” demek düştü…

Aziz Nesin’le kahvaltıda görüşmemin gerçekleşmediği için üzülmüştüm… Görüşmenin sona ereceği saati tahmin ederek; heyecanla Aziz Nesin’le kahvaltınız nasıl geçti öğretmenim diyerek;  diyerek koordinatör öğretmenimizi telefonla aradım. Çok rahat bir ses tonuyla “gitmedim ki” sesi kulağımda defalarca çınladı…

Yıllar sonra anladım ki; o beni koruyormuş. Ben kahvaltıya gitseymişim, o zamanlar hepimizin dilinde bir deyime dönüşen tehdit “zu’rück Türkei “ (Yallah Türkiye’ye tehdidi) gerçekleşecekmiş…

E… Ne diyelim özlemle sevgiyle anıyorum sevgili Aziz Nesin… Işıklar içinde uyu…