Doğal olarak sistem, bütün yapılar üzerinde etkili olur. Her sistemin belirleyip kontrol ettiği alt sistemler olur. En basit ve anlaşılabilir örneği bedenimizden verebiliriz. Solunum sistemi, dolaşım sistemi, boşaltım sistemi gibi. Sistemlerin kültürel boyutu, yaşamları kavrar. Bu nedenle, gömlek değiştirir gibi sistem değiştirilemez! Bir sistemi değiştirmek için önce konunun tüm boyutlarıyla tartışılması gerekir. Sonra, sistemin gerek duyacağı yeni kurumlar kurulur. Sistemin işleyişini engelleyebilecek eski kurumlar ya dönüştürülür ya da kapatılır. Sonra da yeni sistemin uygulayıcıları yetiştirilir. Yani, görüldüğü gibi, ha deyince sistem değiştirilemez! Sözü edilen Çin Modeli, çeyrek asırdır uygulanmakta ve gerek duyulan düzenlemeler yapılmaktadır. Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu bu konuyu irdeledi. Kozanoğlu’nun saptamalarını satırbaşlarıyla aktarayım:
-Yönetim sisteminin gerek duyduğu liyakatli kadroların yetiştirilmesi.
-Ülke çıkarı temelinde, bilinçli işçi kitlesinin; ekonomik ve sosyal haklarının gözetildiği politikaların, ödünsüz olarak uygulanması.
-Yolsuzluklarla gerçek anlamda mücadele edilmesi.
-Güçlü merkezi devletin, ödünsüz bir devlet kapitalizminin uygulanması.
-İçeride barış ve dışarıda çatışmalardan kaçınma politikalarının uygulanması.
-Eğitimi birincil sorun olarak ele alarak gereklerini yapmak. Bu doğrultuda 5G teknolojisi, klonlama, yarı iletkenler, quantum interneti ve yapay zeka konularında dünyada ön sırada yer almaktadır.
Kozanoğlu’nun bu saptamalarını biz ülkemize uyarlarsak, tepeden tırnağa uyuşmazlıklarla karşılaşırız: “Çin’in ihracatında yüksek teknolojili imalat sanayinin payı yüzde 30,8. Aynı oran bizde yüzde 3,5’tan en son yüzde 2,7’ye gerilemiş durumda. Çin’de 2010’dan 2020’ye ücretlerin yüzde 166 arttığı, reel anlamda emeğin satın alma gücünün yükseldiği görülüyor. Türkiye’de ise asgari ücrette son 10 yılda bir miktar reel artış gözlense de, ülke bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmüş, asgari ücret civarında çalışanların oranı yüzde 60’a yaklaşmış durumda. Son veriler işgücünün toplam katma değerdeki payının yüzde 29,8’e düştüğünü, ücretlilerin büyümeden pay alamadığını gösterdi.” (Hayri Kozanoğlu,BİRGÜN)
 Cumhuriyetten Ergin Yıldızoğlu ’da aynı konuyu irdelerken, şu saptamayı yapıyor:
 “…..Çin’de, Adam Smith’in ulusların kalkınması için olmazsa olmaz koşul olarak önerdiği “güçlü merkezi devlet”in işlevini, yerine getirebilecek bir devlet vardı. Bu devlet iyi eğitimli, dikkatle seçilerek yükselmiş bürokratlar tarafından yönetiliyor, ÇKP gibi dev bir yapıyla destekleniyor, toplumu yakından ve derinlemesine denetleyebiliyordu. Çin devleti, Çin piyasasına erişmek isteyen uluslararası sermaye karşısında pazarlık gücünü koruyor, çalışma ortamını belirliyor, teknoloji transferi zorunluluğu gibi koşullar koyuyor, sermaye hesaplarını ve parasını koruyordu.”(ERGİN YILDIZOĞLU, CUMHURİYET, 9.12.2021)

Aslında, Kurtuluş Savaşı sonrası 1938’e kadar süren kuruluş süreci, ülkemiz için en uygun modeli uygulamıştır. Bu somut gerçekten hareket ettiğimizde, model aramamız için bir tek haklı neden gösterilemeyeceği söylenebilir. Bütün sorun, Atatürk’ü anlamamak ve ya anlamamakta ısrar etmektir. Bir model arayışı, yapıcı bir yaklaşımın sonucu değil; yıkıcı yaklaşımların sonucudur denebilir. Temel değerlere yabancılaşmanın kaçınılmaz sonuçlarını yaşıyoruz.        1929 Dünya Bunalımını sorunsuz olarak atlatmamızı sağlayan ekonomik yaklaşımlar terk edilince; “İki cami arasında beynamaz” kaldık(!) Her şeyin din istismarı ve her şeyin kayırmacı inşaat ve ticaret(aracılık) olmadığını anladık ama ipin ucu elimizden kaçtı!
Daha uzun süre tartışılacak olan bu konuyu, Cumhuriyet’ten Prof. Dr. Barış Doster’in saptamasıyla bitirelim:
“Sözün özü Türkiye; Çin modeli, Hindistan modeli, Güney Kore modeli gibi ithal çözümler aramak yerine, kendi tarihimizde uygulanmış, başarılı olmuş, kendi ulusal modelini, günümüzün gereklerine göre güncelleyerek yoluna devam etmelidir. Ulus devlet, kamuculuk ve planlamayla, üretim ekonomisinde öncü olmalıdır.”(Barış DOSTER)
Hangi proje, ülkemize neler kazandırabilir yaklaşımı yerine; hangi projelerden neler kazanabiliriz yaklaşımlarından vazgeçilmelidir.