Değerlerimizi, maddi ve manevi değerler olarak iki başlık altında irdeleyebiliriz. Maddi değerler; üretilmiş olan veya üretme potansiyeli olan şeylerdir. Para, maddi değerlerin eder birimi olarak kabul edilen (varsayılan) bir değerdir. 

Manevi değerler genel olarak inanma temelli algısal değerlerdir. İnanç kişisel olduğu için her birey gereksindiği kadar inanır. Manevi değerler tartışılamazlık alanına çekildiğinde tabuya dönüşürler. Tabu her koşulda değişimin ve gelişimin ayak bağıdır. Özellikle manevi değerler söz konusu olduğunda; genellikle insanlar en çok, en az bildiklerine inanırlar(!)..Tabuların açmazı bu noktadadır. İrdelemeden kabullenmek gerçekle eş değer değildir. 

Toplumlarda tüm bireylerle paylaşılan değerler manevi değerlerdir. Egemenler maddi değerlere el koyarak öncelikle onları paylaşım dışı bırakırlar fakat, farklı nedenlerle bu maddi değerlerin bir kısmını (kendileri için gerekli gördükleri kişilere) paylaştırırlar. Bu paylaşımdan pay alanlar, cellâtlarına hayran olan gönüllülerdir. Kendi rızalarıyla kafalarını giyotine uzatırlar(!)Bu kişiler, kayıp ve kazanç muhasebesi yapamadıklarından; kırıntılar karşılığında, yaşamlarını, özgürlüklerini ve onurlarını bırakırlar(!) 

Paylaşılan manevi değerler, el konan maddi değerlerin güvencesidir. Sistem varlığını kurumları aracılığıyla güvenceye alır. Bu bağlamda manevi değerlerin paylaşımından çok, o değerlerin hedef kitlelere tıkıştırılması söz konusudur. Okullar, sendikalar, güvenlik kurumları, inanç kurumları bu doğrultuda işlevlerini yerine getirirler. Bu söylenenler, kurumlarıyla var olan devletler için geçerlidir. Kurumlar işlevsizleştirilince, devletin varlığını iddia etmek güçleşir.  

Zahit Atam bu konu ile ilgili olarak, insanlık ailesinin laboratuarı konumundaki Latin Amerika’dan ilginç örnekler vermiş: 

“Latin Amerika’da direnişçi bir papaza işkence yapan polisler, “Ateist komünistlerle ne işin var?” diye sormuşlar.  

Papaz, “İnsanlar, ateistler ve müminler diye ikiye ayrılmaz. İnsanlar ezilenler ve ezenler diye ikiye ayrılır,” demiş.  

İşkenceciler, “Ama onlar dinin afyon olduğunu söylüyor!” 

Papaz net bir şekilde itiraz etmiş:  

“Bu dünyanın zenginliğini kendilerine alıp, yoksullara ise öbür dünyanın nimetlerini bırakan zenginler, dini afyon olarak kullanan gerçek kişilerdir.”  

Latin Amerikalı bir papaz: “Yoksullara ekmek verdiğimde, "aziz" diyorlar bana. Yoksulların neden ekmeği yok diye sorduğumda ise komünist diyorlar.”(Zahit Atam) 

Sermayenin tek çelişkisi paylaşımla ilgilidir; yönetiminde ortağı olan güç odakları arasındaki çelişki uzlaşılır çelişkidir.Uzlaşmaz çelişki emek ile sermaye arasındadır.Eskiden kendi burjuvazisine karşı mücadele eden emekçiler, şimdi onlarla birlikte küresel sermayeye karşı mücadele vermek zorundalar. Günümüzde, ülkemizdeki sorunlar  biraz daha karmaşıklaşmıştır. Bazı değerlerden yana olanlar ve o değerlere karşı olanlar biçiminde saflaşmaktadır. Demokrasiden yana olmak veya demokrasi karşıtı olmak(!) Laiklikten yana olmak veya şeriat isteyenlerden yana olmak. Akıldan ve bilimden yana olmak veya o kapsamdaki değerlere ve bilime karşı olmak!  

       Bir dörtlükle konuyu noktalayalım: 

Aynı tornanın ürünü buyurganlar, 

Kutsalları çıkarlarına araç kıldılar. 

Dil,din,inanç ve toprak birliğini öteleyip, 

Sermaye kardeşliğinde karar kıldılar!