27 Mayıs İhtilal’inin üzerinden 62 yıl geçti. 
İhtilal’in devirdiği iktidar sahipleri bugünlerde “Demokrasi kahramanları” ilan ediliyor.
İhtilal’i gerçekleştirenlere hiç de iyi gözle bakılmıyor.
Menderes Hükümeti’nin “Tahkikat Komisyonları” gibi anti-demokratik uygulamaları görmezden geliniyor.  İstiklal Savaşı Komutanı İsmet Paşa’nın taşa tutulması pek çabuk unutuldu.
27 Mayıs’ı takiben yazılan “27 Mayıs Anayasası”nın hala dünyanın en ileri demokratik anayasası olduğu konusunda kimse kapak açmıyor.
Yandaş medyanın yazar-çizer takımı hayatlarında ilk defa doğrunun ısrarla altını çiziyorlar.  Diyorlar ki; ülke içindeki hayat pahalılığının sebebi dış piyasalardan kaynaklanmaktadır.  Onlarda da kriz var, enflasyon yüksek.
Gerçi onlar AKP’yi aklamak amacıyla bu savı öne sürüyorlar, ancak ülkemizin sıkça ekonomik krizlere yuvarlanmasının temelinde dışa bağımlılık yatmaktadır.  İşbirlikçi iktidarlar marifetiyle emperyalist dünyanın pazarı olduğumuzda hayat pahalılığı hayatımızın parçası oldu.
Ünlü “Marşal Yardımları”yla kapımızı ABD emperyalizmine aralayan ilk işbirlikçi iktidar, bugünlerde yere göğe sığdırılmayan Menderes Hükümeti’dir.
Aralanan kapıyı “Morisson Süleymanlar”   genişletti.
12 Eylülcüler ve Turgut Özal, kapıyı uluslararası tekellere ardına kadar açtı.
Ecevit ve Bahçeli, “Kemal Derviş Yasaları”yla onların izinden yürüdüler.
AKP Hükümetleri son darbeyi vurdu; nemiz var nemiz yok satıp savarak ülke ekonomisini “dış piyasa”nın avucuna bıraktılar.
Muhalefet cenahının bu noktada açık seçik bir duruşu yok.
Emperyalizme bağımlılığın yol açtığı yıkımı görmek için öyle pek derinden okuyup araştırmaya gerek yok.  Kurtuluş;bağımlılık zincirini tıpkı yüz yıl öncesi gibi kırıp atmaktır.  Bu ülkenin yurtseverlerinin haykırdığı “Tam Bağımsız Türkiye!” talebi tüm yakıcılığıyla geçerliliğini sürdürmektedir.