“UNICEF yetkilisi Henrietta Fore, “İlk kez çocukların iklim değişikliğine karşı nasıl savunmasız olduğuna dair bir resme sahibiz. Bu tablo neredeyse hayal edilemez derecede korkunç” dedi. Fore, iklim krizine karşı eyleme geçilme konusunda hâlâ geç olmadığına dikkat çekti. Dış Haberler Servisi.” 

Doğa, normal koşullarda normalini sürdürmeye devam eder. Normalin dışına çıkması; Musilaj olayında tanık olduğumuz gibi, olumsuz birikimleri kusması ile görünür hale gelir. Doğanın doğalını bozanların, doğal sonuçlar beklemesi,  akılla bağdaşır gibi değildir. İnsanların (özellikle yönetenlerin) tüm olasılıkları dikkate alan önlemler almaları gerekir. UNICEF’in konuya ilişkin raporu, 1 milyar çocuğun risk altında olduğunu gösteriyor. Bu raporda Türkiye, “Orta-yüksek risk” grubunda yer alıyor. 

Raporda öne çıkan başlıklar şöyle:

• 1 milyar çocuk, yaşamları boyunca seller ve salgın hastalıklar gibi iklim değişikliğine bağlı sonuçlara maruz kalacak.
• 1,2 milyar çocuk şiddetli yoksulluğun olduğu ve sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olduğu ülkelerde bu etkileri daha şiddetli yaşayacak.
• 240 milyon çocuk kıyı bölgelerde yaşanan sellere, 330 milyon çocuk da nehir taşkınlarına maruz kalacak.
• 600 milyon çocuk sıtma gibi vektörle taşınan salgın hastalıklara yakalanma riski altında.
• 1 milyar çocuk giderek artan hava kirliliği seviyesinden etkileniyor.
• 820 milyon çocuk sıcaklık dalgalarından etkilenecek.
• Su kıtlığından etkilenecek çocukların sayısı 920 milyon.”


Sıradan yaşamlar bünyesinde, hata ve kusurlar barındırır. Taklit tabanlı yaşamlar, değişimlerin ve öngörülerin uzağına düşer. Annesini ve babasını aşamayan çocuklar, geçmişte yaşamak zorunda kalırlar. Eğitim ve öğretimin yaşamlar üzerindeki olumlu etkisi, bu açıdan irdelenmelidir. 
Din ve milliyetçilik, gelişen toplumlar için sorun olmaz. Toplumlar aşılmaz sorunlarla karşılaşınca çözüm(süzlük)ler, en son sığınaklara çekilerek o noktalardan varlık sürdürme mücadelesini sürdürme biçiminde olur. Aslında bu geri çekilme bilinçli bir tercih değildir. Sorusu az olanın gerçeği de az olur. Doğa olaylarını Allah’ın takdiri diye sunmak ve kabullenmek en azından kendi aklına ihanet etmektir! Akıl, vitrinlerde sergilenecek bir süs nesnesi değildir; normal yaşamların hizmetinde olması gereken bir cevherdir. Aklını kendi yaşamının hizmetine sunmayanlar, başkalarına kul olmaktan kurtulamaz!