Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’nda bir “Kartallı Kazım Bölümü” özetle şöyle:
Kartalı Kazım Kurtuluş Savaşı’nda şofördür; kamyonuyla cepheye cephane taşımaktadır. Bir seferinde bir dağ başında kamyon yürümez, lastiğin birisi parçalanmıştır.  Kartallı Kazım üstünde giysi namına ne varsa çıkarır, “giysi tekerlek”le cepheye ulaşır. Kamyondan indiğinde anadan doğma çırılçıplaktır.
“Kartallı Kazım Kurtuluş’tan önce Kartal’da bahçivandı, Kurtuluş’tan sonra bahçivanlığa devam etti,Kartallı Kazım” şeklinde sona erer, bu bölüm.
“Kimsesizlerin kimsesi” diye ilan edilen Cumhuriyet, Kurtuluş için kanını döken,canını verenlerin derdine deva olmadı.  Kısa bir süre sonra ülke, Atatürk’ün “bizi mahvetmek isteyen kapitalizm/emperyalizm”  diye tanımladıklarının ve yerli ortakların hakimiyeti altına girdi.
Kurtuluş’un sahiplerinin,onların çocuklarının ve de torunlarının yıllarca sömürüldüğü ve baskılandığı süreçlerden geçerek geldik bu güne.
Şimdilerde yeni bir dönemin eşiğindeyiz.  AKP’nin ayları sayılı.
İktidara gelme olasılığı giderek artan muhalefet, ülke çoğunluğunu limon gibi sıkıp suyunu çıkaran kapitalizmi tartışmıyorlar;  ucu açık bir “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisini kamuoyunun önüne koyuyorlar.
İnandırıcı değil.
Ülkemiz emperyalizme siyasi ve iktisadi “tam bağımlı” kaldığı sürece sömürü devam edecektir.  Yakın tarihte sosyal demokratların ve “milliyetçi”lerin hükümetinde “Kemal Derviş Projeleri”ni hatırlayalım.  Muhalefetin iktidara gelmesiyle yeni bir “Kemal Derviş Yasası”nı önümüze dayatmayacaklarını kim iddia edebilir?
Yeni bir başlangıcın arifesinde “ülkenin asıl sahiplerinin” de bir sistem önerisi olmalı.  O da Kurtuluş’la, ilan edilen CumhuriyetLe birlikte hedeflenen “Tam Bağımsız Türkiye” sistemidir.  Bir diğer adı; kamucu, üretici gücüne dayanan, halkın söz ve karar sahibi olduğu “Emeğin Cumhuriyeti”dir.  Emperyalist tekellerden yakamızı sıyırmak olan bu sistemi şimdiden gündem yapmak gerekir.