İnançlar eşitlikçi midir? Teorik olarak öyle gözüküyor. Fiili olarak ise, mevcutlardan ve farklılıklardan sonrası için geçerliliği varsayılan bir durum söz konusu. Aynı durum, sözde temsilde eşitliğin sağlandığı varsayılan siyasi partiler içinde geçerlidir. Ülkenin en kodamanıyla, en baldırı çıplağının aynı partide olduğunu görürüz. Yoksul ile varsıl aynı partide ise; yoksul, varsılın atlama taşıdır. Onun sırtına basarak istediklerine erişmeye çalışır(!) Sorunlar ve çözümleri sınıfsal olarak ele alınmadığı sürece bu çelişkiler var olmaya devam edecektir! 

Ülkemizde, genellikle bir geliri olmayanlar yoksul olarak tanımlanırdı. Tabii, burada görece yoksulluktan söz etmiyoruz. Fakat öyle bir mevsime girdik ki, adına karakış demek yanlış olmaz. Bir yanda yığınsal işsizlik, öte yanda ise; iş sahibi yoksullar. Ülkedeki genel ücret düzeyi asgari ücrete yaklaşıyor. Asgari ücret, her koşulda bireyin asgari gereksinimlerini karşılayan ücret olması gerekirken öyle değil(! ) On üç milyonluk emekli kitlesinin kahir ekseriyetinin aldığı para, yaşamını sürdürmeye yetmeyecek düzeydedir. İşsiz yoksullar, çalışan yoksullar ve emekli yoksullar nüfusun büyük bölümünü oluşturmaktadır. Buna yurtsuz yuvasız kalan öğrencileri de katmak gerek. Yükseköğrenimde sekiz milyon öğrenci var. Bu sayı bazı ülkelerin nüfusuna denk(!) 

“Türkiye 40 yıldır ama özellikle de son 20 yılda dizginlerinden boşalarak süren uygulamalarla fiilî bir emek cehennemi haline geldi. Ücretleri gerileyen, hızla daha da yoksullaşan ücretliler, milyonlarca işsiz, gelecekte karanlık bir belirsizlikten başkasını görmeyen gençler, hatta çocuklar… Sendikasızlık, çalışmayı derecelenmiş kölelik kontratlarıyla yöneten bütün bir emek rejimi… Köylünün, çiftçinin, küçük üretici ve esnafın, proleterleşme bile değil, enkaz altındaki deklase yığınlara dönüştüğü bir buhran… Kürt sorununda yıkıcı bir basınç biriktirmeye devam eden çözümsüzlük ve fizikî-hukuki şiddet sarmalı... Artan şekilde ve giderek daha fazla ‘devlet güdümlü’ bir canilik üreten, artık yaygın bir can güvenliği konusu olan toplumsal cinsiyet sorunları... Tüm bu tabloyu besleyen örgütlenme ve ifade yasakları... Türkiye’nin yarınına talip olanlar, bütün bunlar için, hadi henüz bir program üretememiş olsun, üretken bir arayışa sahip midir?(HAKKI ÖZDAL, DUVAR) 

Yoksulluk, ağır ağır açlıkla bütünleşiyor. Bu nedenle önümüzdeki kışın çok ağır geçeceğini gösteriyor. Yaşantımızı sürdürebilmek için tüketmek zorundayız. Buradaki en önemli nokta; ülke, üretimle ilgili tüm birimleri satarak elden çıkarmış(!) Cumhuriyetin 148 fabrikası da satılmış! Ülkenin üretim birimleri ya yabancıların eline geçmiş; ya da halkına yabancılaşanların elinde(!)  

                        HER ŞEY SATILIK(!) 

Yarınsızlığa sönerken gülkurusu akşamlar… 

Gece, giyer zırhını karanlığın! 

Çıkardan geçen cümle yollar yaşama düşman! 

İhanet sofralarında yorulur zaman. 

Dolaşır bir topal çaresizlik haneleri, 

Otuz iki dişi birden sökülür gerçeğin! 

Ve gasp edilir, elde-avuçta ne varsa. 

 

Biçare ülkemde kol gezerken yarınsızlık;  

Yoksullar ki, besler gözü doymaz zenginlerini… 

Yıllardır açlık kırpmadı uykulara gözlerini. 

Umarsız satılanların, satıcıları duyarsız, 

Umutsuzluğa çözülürken umut; 

Beş paralık yaşamlar pazarında, 

Bir ülke satılır insanlarıyla… 

Dillerinde din, iman ve vatan; 

El koyar gün ortalarına, gözleri karanlığın! 

Ve yağmalanır yaşam adına ne varsa!