Bu büyük şairimizi 19 Kasım 1981 yılında kaybettik. Ankara, Seyran Bağları Huzurevindeki yaşamını noktalamış oldu.12 Eylül karabasanı bu büyük şair için yapılabilecekleri de engellemiş oldu. Yaşarken çektirilenler ve çektikleri yetmemiş gibi; ölümünden sonra da faşizm onun yakasını bırakmadı!
“Enver Gökçe, Türkçemizin büyük ustası, devrimci şiirimizin yüz akıdır.” Bu yargıyı kanıtlamak için şairin “DOST” adlı şiirinin birkaç öbeğini okumak yeter:
………………………………………….
………………………………………….
Sana selam olsun
Sürgünler, mahkûmlar, hastalar!
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler!
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!
Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan Kemah’tan!
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!
1960 Darbesi öncesinde ya olayların içinde ya da çok yakınında olmuştur. Aydın sorumluluğu ve bilinci ile ya taraf olmuş, ya izlemiş ya da katkı sunmuştur. Darbe öncesi iktidarın kanunsuz gidişine direnenlerden Turan Emeksiz öldürüldüğünde şu dizelerle haykırmıştır acısını:
“Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu
Vurulmuştu.
Çıkardı yüreğini kan içinde
Çarptı kötünün kafasına
Hey bu nasıl devran?”
Gökçe, klasikleşen kalıcı dizelerini, yaşanan gerçeklikleri dillendirerek yaratmıştır. Yerelin tüm renklerini yansıtan bu dize öbekleri, yerelin ve ulusalın boyutlarını aşarak evrensele ulaşmıştır! İnsanlara ilişkin genel geçer sorunların dillendirilmesi onu, klasik yaratıların sahibi yapmıştır. Acı, kürenin her noktasında duyarlı algıların kapsamındadır. Yokluk ve yoksunluklar bir başka yaradır ki; insanlık henüz bundan kurtulamadı. Aksine çoğu zenginlikler hep yoksullaşmalarla sağlandı. Yokluğun açtığı yaralar insanlığın teninde işlerken; yürekleri sızım sızım sızlatmaktadır! Enver Gökçe bu sorunu “DAYAN HA YIKILMA” adlı şiirinde, tek kelimelik dize öbeklerinde şöyle vurgular:
Acı/Bir/Rüzgârdır/Eser/Dağlardan/Ovalardan/Kapkara/Kanını/Kurutur/Yoksulların/Sonra/Kıtlık/Pahalılık/Ve/Faşizm/Dayan/Ha/ Yıkılma…
Gökçe çağının tanığı olarak gördüklerini ifade etmekten geri durmamıştır. Ne söylemesi gerekiyorsa; bir insan duyarlılığı ve aydın sorumluluğu ile dillendirmiştir. “MERİ KEKLİĞİM” şiirinin son dizeleri bu tanıklığın yansımasıdır:
“Kore/Dağlarında/Tabakam/Kaldı/Mapus/Damlarında/Özgürlüğüm/Hey/Meri/Kekliğim/Yeter/Çektiğin.
Burada anlatımın basitliği, kolaylığı ve çarpıcılığı ortada. Neşter doğrudan sorunlu bölgeye iniyor. Sakınma, eveleme-geveleme yok! Gökçe, sözünü sakınmayan direşken bir savaşçıdır. “DOST” adlı (bestesi de yapılmış olan) şiirinde gürül gürül akar dizeleri:
“Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan, Kemah’tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!
Adana’nın pamuğu dokumada
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Emek işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım üryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik’in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi bir arada
……………………………
……………………………
Sana selam olsun
Zincirin, zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!
Bu dizeler birlikteliklere ve kurtuluşun örgütlü bir kalkışmayla yakalanacağına vurgu yapmaktadır. Birlikte yaşamanın anlamı daha bir anlaşılır hale gelmektedir. Sınıfsal dayanışma, kurtuluşun kapılarını aralayacaktır onurlu ve direşken insanlara. Gökçe tıpkı bir halı dokur gibi kullanır direnişin tüm renklerini…Üstelik de bunu halkın gündelik ve sıradan söylemleriyle yapar! Ama bütün bunların yetmeyeceği kesindir. Sanatçı kendisiyle yapılan bir söyleşide bunu şöyle ifade etmektedir: “Bir sanatçının doğru devrimci yönde bir şeyler verebilmesi, yaratabilmesi için pratik ile teori arasındaki birliği daima göz önünde tutması gerekir. Dünyayı ve olayları ancak diyalektik metodun ışığında kavrayıp yorumlayabilir. Sanatta bilinç ile duyarlık arasında tam bir uyum olmalıdır. Ne salt bilinç, ne de salt duyarlık tek başına yeterli değildir. Biz sanattan, sanat eserinden söz ettiğimizde, devrimci bir görüş açısından hareket ederiz. Yani dünyamızı insanca yaşanacak bir hale getirmek için şiiri ve sanatı sosyo-politik bir mücadelenin tamamlayıcı araçları olarak görürüz. Bu açıdan bakıldığında asıl mesele insanın bir bütün halinde kavratılması ve bu bütünselliğin dile getirilmesidir. Sadece namuslu olmak da yetmez. Hem namuslu hem de sapına kadar bilinçli olmak şarttır. Gerçek sanatçı pazarlıkların, kuşkuların, küçük hesapların insanı değildir.”(Dost Dost İlle Kavga. Say. 26-27)
Zaman ve mekânla sınırlı yaşantımız. Ozanımızın tanık olduğu ve tarihe not düştüğü çelişki günümüzde daha bir katmerleşerek sürmektedir. Bu gerçeği ozanın dizeleri ile noktalamadan önce şu gerçeği vurgulamak gerek: Ozanımız bu onurlu duruşuna karşın hak ettiği yaşamı hiç yaşayamadı. Bir devlet, çok değerli ve onurlu bir vatandaşı ile savaşırsa, hiç beklenmedik şeyler olmadığı sürece o vatandaşın kazanma şansından söz edilemez! Oysa vatandaş demek; bu vatanın asli, eşit ve özgür bireyi demek:
OY BENİ
II
Oy nidem, nerelere gidem
Gel gör halimiz yaman!
Haramiler, bezirganlar elinden
Aman, el aman!
Kesilmiş mümkünüm, çarem
Vay ne hal olmuş memleket
Vay ne hal olmuş vatan!
Güzel yarim İstanbul’dan ne haber?
Dil-Tarih’ten, Emekçi’den, Sendika’dan?..
Şiddetin sabahı yakındır
Dayan dizlerim dayan.
Not: Enver Gökçe ile ilgili çalışmamın bir bölümünü okurlarıma sunuyorum.