Hak-hukuk-adalet!..
Hiçbir diyeceğimiz yok.
Ama, söylemden çıkıp, eyleme dönüşürse.
Ya da dönüştüğünde.
Hakkı, hukuku, adaleti, toplum için istiyoruz.
Kamu düzeni için talep ediyoruz.
Ama, kendi içimizde de uygulamamız lazım.
Ara sıra da, aynaya bakmamız gerek…
Sözümüzün genel kelamı bundan ibaret.
Şimdi… 
Gelelim somuta, hayatın içine, adalet kavramının yaşamın pratiği içindeki rezaletine.
Siyaset dediğimiz kaos ortamındaki işleyişine.
Özetle;
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayını altılı masa belirleyecek[miş].
Tamam, yöntem doğru.
Ama, sanıyoruz yaşanmakta olan pratik yanlış.
“Hak-hukuk-adalet” şiarının yaşama geçirilişi adaletsiz.
Altılı masa bakacakmış:
Anketlerde kim büyük Reis’i geçiyor?
İşte o isim üzerinde anlaşılacakmış.
Biz bu noktada [her nedense]… Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim yasaklarından muaf tutulacağı ve tüm rakipleri “yasal” olarak susturulurken, onun istediği gibi, istediği kadar ve her medya aracını dilediği gibi kullanarak [kendi] propagandasını yapma serbestisini anımsıyoruz…
Açıklıkla görüleceği üzere, adı serbesti olan bu avantajın aslında rakipleri için açık bir sansür olduğu her halinden bellidir.
Peki, biz niçin içinde bulunduğumuz süreçte bu sansür taktiğini hatırladık?
Altılı masa kendi cumhurbaşkanı adayını belirlerken hangi ölçütü kullanacaktı?
Açık açık yazalım:
Kemal Kılıçtaroğlu
Ekrem İmamoğlu
Mansur Yavaş’tan hangisi anketlerde önde ise, o kişi belirlenecekti.
Şimdi ekranlara, sosyal ve sosyal olan-olmayan medya sayfalarına bir göz atalım.
Ne görüyoruz?
Tüm medya araçlarının objektiflerin odağında Kılıçtaroğlu var.
Çünkü CHP’nin genel başkanı.
Parti adına “ben” şunu yapacağım - bunu yapacağım söylemlerinin sahibi…
Parti mitinglerinde Atatürk’süz kocaman posterlerin tek başrol aktörü.
Yurt içi gezilerinde [resmen] tek öne çıkan bizzat sadece kendisi.
“Öteki”ler zaman zaman konu mankeni olarak yanı başında görevli figürler.
Oysa…
Böyle bir yöntemi “hak-hukuk-adalet” kavramlarının içine sığdırmak oldukça güçtür.
Eğer altılı masa vakti kerahet zuhur ettiğinde anketlere göre karar verecek ise, uygulanan bu yöntem açık bir sansür değil midir?
Cumhurbaşkanına tanınan tırnak içindeki hakkın tıpkısının aynısı [gibi] bir sansür değil midir?
Vitrini boşa çıkartıp, içeriği öne çıkartmak birincil bir görev ya da sorumluluk değil midir?