Bilmek demek, doğru bilgi ile donanmaktır. Bu doğru bilginin pozitif ve bilimsel olması gerekir. Eğer bilgi bu niteliklere sahip değilse; yanlış bilgi, doğru olmayan bilgi veya yalan bilgi olarak adlandırılabilir. Hiç kuşkusuz, sahip olduğumuz bilgiler kesin ve tartışmasız bilgiler değildir. Bulunduğumuz konumlar, sadece doğru bilgiye giden yoldaki geçici duraklardır. Büyük olasılıkla ardıl bilgilerle yeniden konumlandırılacaktır. Bu olgu, değişimin kaçınılmazlığını göstermektedir. Her değişim, bilginin yenilenmesini kaçınılmaz kılar. Tıpkı her tanımın güncellenmesi nin gerektiği  gibi. 

İnanca ilişkin bilgiler her zaman tartışılmıştır. Bunun nedeni; bilgi adı altında ortaya sürülen veya tartışmasız olarak kabul edilen şeylerin değişmezliğidir. Yaşam devingenlikler içerir. Her değişim ve dönüşüm, yaşama ilişkin bilgilerin güncellenmesini gerektirir. Oysa inanca ilişkin bilgiler sürekli olarak aktarılan şeylerden oluşur. Farklı nedenlerle inanca ilişkin temel kaynakların yerini; her aktarımda farklılıklara uğrayan kulaktan dolma bilgiler alır. Genellikle bunlar, merdiven altı aktarımlarıdır. Oysa yaşamın en temel bilgileri; ihtiyaç nedeniyle ( zorunluluk) veya merak nedeniyle ( gönüllülük) elde edilir. Bu kapsamda beynini devre dışı bırakıp, sadece kendisine aktarılanlarla yetinenler; yaşamsal yanlışlıklar yapmaktan kurtulamaz! İnanmaya hazır olan, aldatılmaya en yakın olandır! 

“Siyasal İslamcılar kutsal davaları için, Allah yolunda cihat ederken her türlü ahlaksızlığı, hırsızlığı, yalanı, pusuyu, hileyi meşru sayar. Onlar kutsal bir dinleri var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünür. Bu amaçla cinayet de işlenir, katliam da yapılır. Nitekim bölgedeki İslamcı örgütlerin pratikleri ortadadır. Onların siyaset tarzları budur. Dolayısıyla hile ya da şiddet ile alınan seçim de herhangi bir başarı da onlar için meşrudur.”(MERDAN YANARDAĞ,11.07.2021-BİRGÜN) 

    “ Niteliksiz, görgüsüz, bilgisiz bir kadro hile ve tertiple ülkeye el koymuş görünüyor. Bu İslamcı kadro, toplumun en geri, en karanlık, en saldırgan ve en yağmacı kesimlerine dayanak, yaklaşık 200 yıllık derinliğe sahip aydınlanma çizgisinde köklü bir kırılma yaratıyor. Türkiye vasata teslim olmakla direnmek arasında salınıyor.”(Merdan Yanardağ,11.07.2021).                                                                                         Merdan’ ın vurguladığı gibi, her şeyin mubah sayıldığı(hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, namussuzluk vb.) bir toplumda temel haklardan ve hukuktan söz etmek olası değildir. Kendilerinin oluşturduğu bir devleti dinsiz olarak yaftalayarak, onu yağmalamayı meşru görmek nasıl bir aklın ürünü olabilir ki? Kaldı ki, o dinsiz dedikleri devleti kendileri ele geçirerek yönetimine çöreklenmişler(!) Zaten en önemli yanlışlık, devlete bir din giysisi giydirmektir(!) Devletlerin dini olmaz. Din kişilere özgüdür. Alışılmış söylemle söylersek; “Devletin dini adalettir.” 

Bir kısım inananlar, kendilerinin özel ve ayrıcalıklı olduklarına da inanmak yanılgısındadırlar. Varsaydıkları bu olmayan özellikleri nedeniyle; ötekilerin(tüm varlıklar) kendilerinin hizmetinde olduğunu düşünürler. Onlar üzerinde her türlü tasarrufa sahip olduklarına inanırlar(!) Bu yanlış inancın sonucu olarak kadınları insan olarak görmemek yanılgısı içindedirler! 

Bakın Atatürk din konusunda ne diyor:
Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfın din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz bu kimselerdir. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize uygundur. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.” (Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, İmge Yayınları),(Aktaran, FİKRET BİLA) 

Hiçbir dil veya inanç grubu kutsal değildir. Kutsalı insanlar yaratır ve ihtiyaç duydukları sürece onu sürdürürler. Sorun, inancın ana dilde yapılmaması ve anlaşılır olmamasıdır. Bu noktada aracılar araya girme fırsatı bulur. Aracılık çıkarcılıkla eşdeğerdir.