Bu ülkenin insanının kaçta kaçı televizyonların ana haber programlarını izliyor?
Ayrıca izleyenlerin kaçta kaçı bu konuda disiplinli? 
Entel takımın önemli bir kısmı küçümsüyor izleyenleri, basit ve yavan zihinler olarak mühürlüyor, damgalıyor.
Entelektüel kişiler ise… 98 parçaya ayrılmış, her bir parça kendisine göre bir saf tutmuş, diğer 97 parçayla tırnak içindeki bu meseleyi tartışıyor.
Anlaşıyorlar mı?
Bunların 46’sı hiç kimseyle anlaşamıyor.
Geriye kalanların ürettikleri fraksiyonların her birinden ise, birbirinden farklı sesler çıkıyor.
Onlar işte bu çok önemli tartışmaları sürdürürlerken, bir de bakılıyor, ana haber programı bitivermiş. Geçti haberin saati, sür öfkeni Niğde’ye …
İşsizlik/hayat pahalılığı/doların üreme-türeme katsayısı/hasbelkader lider olmuş sayın zatı muhteremlerin bitmez tükenmez atışmaları biteviye süre dursun… [Boş bırak!] Kapışmaları ise, grekoromenden serbeste doğru hızlıca yol alıyor. 
TV kanalları, RÜTÜK’ün boyunlarına taktığı tasmanın onları sürüklediği mecralarda volta atıyor ve doğal olarak hazretlerin serbest güreşlerinin belden aşağıya olan bölümlerini atlamak zorunda kalıyorlar. Böylece halkın haber alma hakkı çiğneniyor ve sayın ahalimiz de böylece sürekli olarak bu görkemli kültürün eksikliğini yükleniyorlar.
Eksiklik mi?  Evet eksiklik.
Peki… Eksik olan “şey” yüklenilebilir mi?
Bizim ahali için, devede kulaktır bu meşgale.
Altından girip üstünden çıkarlar ve tüm bu alt-kültür öğelerini zihinlerine depo edip, günlerini gün ederler. Hoşça vakit geçirirler. [Yani…]
Ve bu bir ustalıktır. Sakın yanlış anlaşılmasın, vaktin öldürülmesi önemli bir maharettir. [Yani!]
Ve böylece;
Üst kültürde entel ve entelektüeller…
Alt kültürde serbest güreş meraklısı müritler…
Yuvarlanıp giderler aynı toplum içinde, bitişik bir nizam boyunca….
Ve ülke böylece çok kültürlülüğü bizzat ve fiilen yaşar ve mehter takımı misali ileri-geri sallanır durur.
Oğuz Atay, bize göre en önemli kitabı olan “Tehlikeli Oyunlar”da şunları yazmıştı:
“Ülkemiz birbirine benzemeyen birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Bu beşikte birçok medeniyet sallanmıştır; birçok medeniyeti uyutmuşuzdur…”
Horul, horul…
Horul, horul!