Epiktetos ( 55-135) "Çocukluğumuz anavatanımızdır"der.

On yaşına kadar yaşanılan yerler de insan beleğinde kalıcı olarak önemli bir yer tutuyormuş…

Çocuklar; özgür ortamlarda merak ve hayret duyguları içinde durmadan sorular sorarak büyürlerken; çevreye ve öğrenmeye yönelik ilgileri de artar…

"Ben kimim? Öyleyse kaç kişiyim" adlı kitabıyla öne çıkan düşünür Richard David Precht  ( 1964) çocukların bu özelliği ile ilgili olarak: 

“Gerçek filozoflar çocuklar olmalıymış... Onlar meraklıdırlar ve her şeyi tam, doğru ve kesin olarak bilmek isterler. Dünyada bilmemiz gereken çok şey var(sınırsız bilgi).Bunun yanında kolay yanıtlanabilecek sorular var. Zor olan, kesin ve hiç yanıtlanamayacak sorular da var. Böyle sorular genellikle felsefîdir.” (Çeviri: Erhan Şahin)

Hepimiz bir çocukluk sürecinden geçtik. Bazıları o çocuk duygusunu içinde güçlü olarak yaşatırken; bazıları çoktan öldürmüş olabiliyor…

Çocuklar kin tutmazlar, barışçıdırlar. Bir arkadaşıyla kavga edebilirler ama beş dakika sonra onunla oyun oynarlar. Geçmiş ve geleceği değil anı-şimdiyi- yaşarlar…

 Merak ve hayret duyguları güçlüdür, her şeyi merak ederler, merak ettiklerini de öğrenmeye yönelirler…

Her şeyi bildiklerini ve gördüklerini sanan yetişkinlerin aksine çocuklar için her şey yenidir… Merak ve hayret duygularıyla sorular sormaya yönelen çocukların radarları da hep açıktır.

Bu yüzden okullarda; merak uyandırmayan eğitim sistemleri çocukların eğitim ve öğretimine bir katkı sağlayamazlar…

Korumacı aile ve okulların eğitim sistemi çocuğun koşmak, zıplamak, tırmanmak, bağırmak, çağırmak gibi bitmez tükenmez gibi görünen enerjisine engel koymayı bir eğitim zannederler. Kendi eğitim anlayışlarıyla ve ideolojileriyle korumacılıkta sınır tanımayan bu anlayışlar; çocuklara çocukluğunu yaşatmazlar…”Kuzu gibi çocuk yetiştirmeyi amaç edindiklerinden; Çocuklara anlamını bilmedikleri ve yaşamları boyunca da bilemeyecekleri kur-anı çocuklara ezberleterek öğreteceklerini sanarak; çocuklarda yaşam boyu ruhsal travma yaşatırlar…

***

Çocukla çocuk olmak…

İnsanın içindeki çocukluğu tekrar yaşatmasıdır bir ölçüde…

Ana sınıfı öğretmenleri ve ilkokul öğretmenleri;  kendi içindeki çocuğu canlı tutup; çocukla çocuk oldukları süreçte çocuklara daha çok yararlı oluyorlar…

Anasınıfı ve İlkokul öğretmenlerinin çoğunluğu çocukların da katkısıyla içindeki çocuğu canlı tutarlar… İçindeki çocuğu öldüren öğretmenler katılaştıkları için bu okullarda eğitim- öğretim süreçlerinde sıkıntılar yaratacaklarını düşünenlerdenim…

Ana sınıfı ve ilkokul öğretmenlerinin;  alışkanlıklarından dolayı okul dışı yaşamlarında ve emekliliklerinde de içindeki çocuğu canlı olarak yaşattıklarından;  içindeki çocuğu öldürerek katılaşmış, ukala despot tiplerle çoğu kez çatışırlar ve anlaşamazlar…

***

Çocuk Edebiyatı…

Gerçek anlamda bir çocuk edebiyatı var mı?

Bu konu; dün de tartışılıyordu; bugün de tartışılıyor…

Çocuklara yönelik, çocuk kitaplarını yetişkinler yazıyor ve adı “Çocuk Edebiyatı” oluyor…

Ülkemizde de her önüne gelen çocuk kitabı yazmaya çalışıyor…

Zaten, içindeki çocuğu öldürerek; katılaşan bir ruh anlayışla çocuk kitabı yazanların; kitaplarında bu katılık sırıtıp durur…

Siyasi anlayışlar da bilimselliği, çocuk psikolojisini, çocukça duyguyu bir yana bırakarak; çocuklara kendi ideolojisini aşılama peşinde olunca vay o kitapları okuyan çocukların haline…

Çocuk kitaplarını, yazma becerisi olan içindeki çocuğu yaşatanlar yazmalı…

İçinizdeki çocuğu hep yaşatın, ara sıra onunla konuşun…