Yenilgin bir yaşamakla uyanınca sabaha;
Filizlenir bu yeşile kesen kör olasılık.
Acılar kök salar ta yaşamın yüreğine,
Ve ayakta yıkılmalar dökülür orta yere!
Zafer Arapkirli, KRT televizyonunda program yapıyor. Geçmişi başarılarla dolu olan ve çok tutarlı bir yayıncı olan Arapkirli, Birgün Gazetesinde de köşe yazıyor. Alttaki başlık ona ait. O güzel yazının giriş bölümünü özetleyerek, uzun bir alıntıyı okurlarımla paylaşmak istiyorum:


“Neden, niçin, niye bu nefret

 “Eğitimli insandan nefret ediyorlar.”                                  
“Donanımlı ve iyi yetişmiş insandan nefret ediyorlar.”
“ Örgütlü insanlardan nefret ediyorlar. Örgütlenmiş insanlardan “ölümüne” korkuyorlar. Tek tek teslim alabilecekleri ve kendi yanlarına “seve seve” ya da “zorlaya zorlaya” çekebilecekleri, ikna ya da tehdit ve şantaj, rüşvet veya hile yoluyla esir alabilecekleri insanları tercih ediyorlar. Örgütlü (sendikalı) insanların bunlara direneceklerini çok iyi biliyorlar. İtiraz eden insandan nefret ediyorlar. Sorgulayan, muhalefet eden, eleştiren, cesaretle başarısızlıklarını yüzlerine vuran insanların yeryüzünde varlığına bile tahammül edemiyorlar.”

“Biat etmeyi reddeden, pırıl pırıl zihinli, geleceği gören ve geçmişin karanlığını reddeden öğrenciden-gençten de, nefret ediyorlar.”
Çünkü Nazım’ın dediği gibi;
“Ümidin, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın” ve ek olarak “zeytinin, fındığın, tütünün, çayın, ayçiçeğinin, çam ağacının, lâlenin, sümbülün, menekşenin düşmanı” bunlar. Tam tersine; betonun, kepçenin, buldozerin, iş makinasının, kaya kıran, tarla düzleyen, bağ bozan dinamitin dostu olmaları da bundan.
Ama enseyi karartmadık karartmayacağız. Yine Nazım’ın dediği gibi,
“Elbette ki Sevgilim.
Dolaşacaktır bu memlekette hürriyet,
En şanlı elbiseleri ile...”
Tek tip giysilere bürünmeyi reddeden on milyonlar.
Rengarenk giysileri ile.”


       İşin temeli, ülke varlıklarına sahip çıkmak ve üretmektir. Atatürk bu gerçeği şöyle vurguluyor: “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce onurlarını, sonra özgürlüklerini daha sonra bağımsızlık ve geleceklerini kaybederler.” Fazla söze gerek yok; üretmek, özgürlük ve bağımsızlık demektir. Bunlar yok ise, efendiler ve kölelerin varlığı kaçınılmaz bir sonuçtur(!)
Daha önceki yazılarımda vurguladığım gibi, yeni bir sınıf ortaya çıktı. Ruhbanların altyapısı vardı ama artık kurumsallaştılar. Bunlar doğrudan üretim araçlarına sahip değiller. Ancak üretilenlere el koyanlar, onlara hizmetlerinin karşılığı olarak yaşantılarını sürdürebilecekleri kadar pay veriyorlar. Hiç kuşkusuz onlar arasında da paylaşımlar sorunlu. Az alanlar ve çok alanlar var. Temel görevleri kitleleri pasifize ederek rıza üretmek. Bu rıza üretimi, yukarıda vurgulanan nitelikli kişileri kolay kolay etkilemiyor. Sorunlar bu noktada ortaya çıkıyor. Karşı oldukları insanlara saldırmak durumunda kalıyorlar. Bunun için en çok başvurdukları şey itibarsızlaştırmaktır. Onurlu kişilerin saygınlıklarına saldırıyorlar. Daha doğrusu saldırmak zorunda kalıyorlar. Gerçeklerin karşısında yalanlarla tutunabilmek kolay değil. Tek başına yalan yetmeyince de olmadık haksızlık ve hukuksuzluklara başvuruyorlar. Bu insanlık dışı davranışları görülmesine karşın gereği yapılmayınca, azgınlıkları iyice artıyor!
Üretmek derken, öncelik tanınması gereken; çağdaş ve özgür bireylerin yetiştirilmesidir. Bu bireyler, bugünlerde oluşumu belirlenenlerdir. Bugün eğitilenler yarınların üreten ve yönetenleri olacaktır. Söz konusu insanlar olduğunda, üretmek yerini yaratıya bırakır. Özgün birey, çözümlerin kaynağı ve üretilenlerin motor gücüdür. Hal böyle iken; kıt kaynaklarla ve yetersiz olanaklarla yetiştirilen gerçek zenginlik kaynaklarımız, ülkeyi terk ediyor. Bu aslında ülkemizin kan kaybetmesidir. Doktorlar, mühendisler, akademisyenler ve öteki yetişmiş elamanlarımız ülkelerini terk ederken yetkili ve sorumluların kılı bile kıpırdamıyor(!) Hatta duyarsızlıklarını bir biçimde dillendirerek kitlelerini bir arada tutmaya çalışıyorlar(!)


 Çıkarcıların kışkırttığı aldatılmışlar…
Bizden iken, yürüdüler üstümüze(!)
Dahası bizleri hoyratça ezmek için;
Kendi tenlerini de çiğneyip geçtiler!