Bir erkek Çocuğu olarak çocukken, kim daha uzağa işiyor diye çocukça bir yarış yapardık…

Bu yarış, haliyle yaşla birlikte yetişkinlerde sidik yarışına dönüştü…

Diğer taraftan da yaş daha da ilerledikçe bu sefer de doktorlar işeme testine tabi tutuyor sizi…Hastaneler her nedense işeme testine “üroflowmetri” diyorlar ya, bu da ayrı bir konu…

Sağlık sistemimiz de bu arada söylediklerine göre tıkır tıkır işliyor ya…

Bulunduğunuz ilçede Üroloji doktoru yok…

En yakın büyük bir ilçeye gidiyorsunuz…

Büyük ilçe de öylesine ilgileniyor gibi yapıyor ve en iyisi siz Üniversite hastanesine gidin oranın olanakları daha iyi diyorlar…

Öyle ya adı Üniversite Hastanesi; tıp eğitiminin en çağdaş normlarda yapıldığını, uygulama hastanesinde en çağdaş normlarda hastalara bakıldığını düşleyerek tutuyorsunuz Üniversite hastanesinin yolunu…

Ülkemizde sağlığın para olduğunu yaşadığınız süreç içinde öğreniyorsunuz zaten. Yok sağlık güvencesiymiş, yok sigortaymış hepsinin hikâye olduğunu artık biliyorsunuz. Yani parayı verenin sağlıkta düdüğü çaldığı bir sistemin içinde yaşıyoruz…

Paraya kıyarak! Üniversite hocasından randevunuzu alıyorsunuz…

Eh, randevunuzu aldınız, saatiniz de belli… Gönül rahatlığıyla tutuyorsunuz hastanenin yolunu…

Paranızı ödüyorsunuz, fişinizi alıyorsunuz ve doktorun kapısına yollanıyorsunuz… O da ne doktorun kapısında çoğu yaşlı bir yığın hasta… Doktorun kapısındaki elektronik gösterge çalışmıyor, kimse sırasını göremiyor. Herkes elindeki sıra numarasına bakıyor. Doktorun seslenmesiyle hastalar içeri giriyor… Pandemi dolayısıyla herkes maskeli ama mesafe kuralına uyabilmek, fiziksel alanın darlığı, insan yoğunluğu nedeniyle mümkün değil… Aldığım randevuya göre sürem epey geçiyor ama çağrılmıyorum… Herkesin elinde sıra numarası var ama farklı sıra numaralarının anlamını çözmeye çalışıyoruz. Kiminde R5 yazıyor Kiminde N6 Benim gibi bazılarının da sıra numarası “0” veya “O” ile başlıyor…

Oturup bekleyecek yer yok. Hastane zaten pislik içinde… Kendinizi dışarı atmak istiyorsunuz ama sıranız geçecek diye de korkuyorsunuz. Bekleyenlerin çoğunluğu aynı neden ve kaygılarla bekliyorlar doktorun kapısını…

Yaklaşık iki saat sonra sıranız geliyor ve kendinizi doktorunuzun karşısında buluyorsunuz…

Doktor yapayalnız, yanında bir yardımcısı ve bir hemşiresi yok… Bunca hastayı sabırla dinlediği gibi beni de zaman kısıtlamasına girmeden dinliyor.  Sonuçları kontrol ediyor, yapılması gerekenleri ve yapılacakları hastanın anlayacağı dilde anlatıyor… Bazı ek tahliller yapılmasını ve bir de buna ek olarak işeme testi yapılmasını ve bunları yaptırdıktan sonra tekrar kontrol için gelmemi istiyor…

Bu hastanenin belki de en iyi yanı bu genç çalışkan doktorumuz diyorsunuz içinizden… Genç doktorun da olumsuzlukların farkında olduğunu ama bu olumsuzlara rağmen istekle azimle bir şeyler yapmak için çalıştığını da gözlemliyorsunuz…

Ve birkaç gün sonra doktorun istediği bir takım tahlilleri ve işeme testini yaptırmak için tekrar hastanenin yolunu tutuyorsunuz…

Kan ve idrar tahlilini yaptırıyorsunuz… İşin zor tarafı işeme testi gibi… Bu test yaptırabilmek için testin yapılacağı yere işemede sıkışık olarak gitmeniz gerekiyor. Özellikle de sıkışık gelinmesi zaten üzerine basılarak tembihleniyor…

Öyle ya birazda kuralcısınız, söylenenleri harfiyen uygulama gibi bir yanlış huyunuz var! Kan ve idrar tahlillerini yatırdıktan sonra “işeme testi” için bolca su içmeye başlıyorsunuz, 3 şişe su ve devamında katkı olsun diye şekeri kahve içiyorsunuz. İşeme testi yapanların, sıkışmadan gelme dediklerini bildiğiniz için su içmeye devam ediyorsunuz… Saat 12.00’ üç-beş dakika kala testin yapıldığı kapıya dayanıyorsunuz… O da ne içerde kimse yok, elemanların yemeğe gittiği söyleniyor… Çok sıkışmış durumdasınız ve bu sıkışıklığınızı kontrol etmeye çalışıyorsunuz… Yemeğe çıkmamış  ve muayenesine devam eden doktorunuzun asistanının odasına dalıyorsunuz ve kısaca durumu anlatıp; çok sıkışık durumda olduğunuzu bir saat bekleyemeyeceğinizi asistana anlatarak işeme testi elamanlarına telefon ederek çağrılmasını istiyorsunuz… Onlar. yemek molasında benim çağırmaya yetkim yok  diyor asistan… O zaman ben de hastanenin koridorlarına işerim diyorsunuz öylesine… Arkada kalan bir gülüşmeyle bir umut diyerek testin yapıldığı yere giriyorsunuz, bir kadın eleman bilgisayarda bir şeyler yapıyor… Ona da durumu anlatarak,  mesai arkadaşı elemana telefon edip çağırıp çağırmayacağını soruyorsunuz. (Bu arada işeme yönünden patlamak üzeresiniz her yere işeyebilirsiniz…) Kadın çalışan yüzüme bile bakmadan o bir saat sonra bile gelemez o önce servise çıkacak demesiyle, size koşar adım yakın bir tuvalet aramak düşüyor… Ve buldum  o iğrenç tuvaleti ve de tüm gücümle bağırarak işte yaptım testimi buraya diyebildim…

Ve sonra düşündüm işte çağ atlamak budur herhalde dedim...

Eh testimi tuvalette yaptım ya, gideyim bari hastanede bulunan hasta hakları temsilcilerine testin nasıl pratik olarak yapıldığını anlatayım dedim…

Testimi tuvalette yapmış olmanın rahatlığıyla, tırmanarak iki kat sonra ulaştım hasta haklarına… Anlattım bir kadın temsilciye başımdan geçenleri… Kadın temsilcinin beni pür dikkat dinlemesi çok hoşuma gitti ve umutlandım…

Hasta hakları temsilcisi önüme bir kâğıt uzattı ve bu söylediklerinizi yazar mısınız dedi…

Tüm bu sıkıntılardan, konuşmalardan sonra doğrusu enerjim bitti ve öylesine bir şeyler karalayarak, çağ atlamış hastanemizin kapısından ayrıldım…

Benim son olarak diyeceğim; aman ha, sosyal güvencem var diyerek sağlık kurumların yolunu tutarken  ekonomik, psikolojik ve başınıza neler gelebileceğini bir düşünün derim..,

Eh… Çağ atlamak o kadar kolay değil…

Son olarak; beden ve ruh sağlığınıza dikkat edin derim…