Türkçemize Arapçadan giren ıstırap (ıztırap)  kelimesi : “ Sıkıntı, acı, büyük güçlük ve eziyet.” anlamında kullanılmaktadır. İnsanoğlu doğduğu günden itibaren ıstırap çekmeğe başlar, ruhun bedenden ayrılmasıyla da kişi  ıstıraptan kurtulur.
    Istırap aslında Allah’ın insanlara verdiği en büyük lütuflardan biridir. Kişi çektiği ıstırap sayesinde organının veya uzvunun hasta veya arızalı olduğunu hisseder. Hissettiği andan itibaren de bunun çaresini aramağa koyulur. Çaresini bulunca da şifaya kavuşur. Kişi bu ıstırabı çekmemiş olsaydı bir gün aniden hiçbir şeyden habersiz ölüp giderdi.
    Peygamberler dahil dünyaya yön veren büyük kişiler hayatlarının belirli kesimlerinde mutlaka ıstırap çekmişlerdir. Çektikleri bu ıstırabın sonunda mutluluğa ve selamete ermişler, hedeflerine varmışlardır. Örneğin : Ulu önder Atatürk çektiği sıkıntı, eziyet ve güçlüklerden sonra ülkeyi düşmanlardan temizleyebilmiş, Ülkenin bağımsızlığını kazandırabilmiş, nihayetinde  Cumhuriyeti kurabilmiştir.
    Istırap çekmeden mutluluğu yakalamak öyle göründüğü kadar kolay değildir. Siz bakmayın öyle insanların mutlu göründüklerine. Onların da vardır kendilerine göre dertleri, kendine göre ıstırapları. Aşık sevgilisine kavuşamaz ıstırap çeker. Zengin hastane hastane dolaşır derdine derman bulamaz ıstırap çeker. Balzac : “ Istırabın en gizlileri tahammülü en güç olanlarıdır.”,Jane Austen ise : “ Istırapların en büyüğü, kendi kendini suçlu görme duygusudur.”demişlerdir. 
    İnsan kendi çektiği ıstırabı kolay kolay unutamaz, başkalarının çektiği ıstırabı ise unutmak çok kolaydır. İnsan çektiği her ıstıraptan mutlaka bir şeyler öğrenir. Balzac : “ Istırap her şeyi yüceltir.”, Victor Hugo : “ Istırap gururun süt ninesidir.”, Andre Maurois : “ Istırap hakikatin yoludur.” diyerek ıstırap üzerindeki gerçekleri dile getirmişlerdir.
    Istırap kişiyi pişirir, olgunlaştırır. Çektiği ıstırapların ne olduğunu bilir, başkalarına kötülük ederek, onların ıstırap çekmesini istemez. İyilik etmesini bilir. Başkalarının mutluluğu için de çalışır. Istırapların bir gün biteceğini, mutlu günlerin geleceğini ümit eder.
    Satırlarımızı Cemil Sena Ongun’un şu güzel sözüyle sonlandıralım.
    “ Büyük insan, mustarip olduğu zamanda bile başkalarının ıstırabını düşünebilendir.”

--------------------- ŞİİR KÖŞESİ -------------------------

  SULTANIM 

Türlü derdi hep üstüme yükledin
Ağır gelir, taşınmıyor sultanım
Mademki sevmedin, niçin sakladın
Sevgisiz de, yaşanmıyor sultanım. 

Sen benden kaçarsın, hep köşe bucak
Bilmiyorum, halimiz ne olacak
Benim kurtuluşum, ölüm olacak
Dertler benden, boşanmıyor sultanım.

Ne kadar uğraşsam, kurtulmak için
Bir nefes alıp da, oturmak için
Ant içmişler, kabre, yatırmak için
Dert yakamı, bırakmıyor sultanım. 

Allah’ım övüp de yaratmış seni
Kapında hep kul köle etmiş beni
Şaban gibi, ölümüne seveni
Hor görüp de, kınama sen sultanım. 

  Şaban KAHRAMAN - YOZGAT 

--------------------------------------------------

   KESMEDİM ÜMİDİMİ 

Seni senden bile çok bir seven bulamazsın 
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum 
Güzelliğin geçici hep böyle kalamazsın 
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum.
 
Yazık etmişim yazık akan şu gözyaşıma 
Ümitsiz bir aşk için neler geldi başıma 
Yıllar geçti aradan tekrar çıktın karşıma 
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum.
 
Mazinin gizlerinde hatıralar duruyor 
Anılar kurşun olmuş birer, birer vuruyor 
Neredesin nerede herkes seni soruyor
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum.
 
Dön artık diyorum bak olmak üzere sabah 
Bir zaman pişman olur sonra da dersin ki ah 
Yazık etme aşkıma aşka işkence günah 
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum.
 
Genç Aşığın yazısı karadan daha kara 
Bir haber bekliyorum gönderirsen bir ara 
Sensizlikten beslenir sinemdeki bu yara 
Kesmedim ümidimi hayalle yaşıyorum 
    Savaş SARIKAYA – AYDIN

----------------------------------------------------

   BİLMEK GİBİSİ YOKTUR

Hak yolundan ayrılma ömrün geçmesin boşa
Mevlâna’yı örnek al, türbesi var Konya’da
Cehaletten uzak dur, doğru bilgiyle yaşa
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Bilinçli olanlarda sağlam kalır her doku
Cahilin hiçbir zaman âlime delmez oku
Allah’ın bize emri: “Rabb’in emriyle oku”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Baki olan ruhundur, fani olan bedendir
Götüreceğin madde birkaç metre kefendir
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Peygamberler gelince açılır yeni çığır
Cahillik edenlere ilme, irfana çağır
“Alimin mürekkebi şehit kanından ağır”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

İlimi tahsil etmek görevidir her kulun
Yolunu tutmalısın zamanında okulun
“İlim Çin’deyse bile gidin arayın bulun”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

        Albeni AKÇAY – NAZİLLİ

--------------------------------------------------

DUR DİYENİM KALMADI 
 
Ağlıyor umutlarım göze vermiş fermanı 
Durmaz akar yaşlarım dur diyenim kalmadı 
Yar yarası yürekte bulunsa da dermanı  
Derinlere merhemi sür diyenim kalmadı.  
 
Ne yapsam ki dermansız bunca gamı kederi 
Pazara çıksam da yok bu canımın ederi 
Boyun büktüm bir yana incitemem kaderi 
Üzerimde karalar mor diyenim kalmadı. 
 
Karanlığa alıştım güneşe güç mü yeter 
Dikenin yarasıyla olmuşum gülden beter 
İçten içe yanarım külde dumanım tüter 
Sevdanın ataşına kor diyenim kalmadı. 
 
Değirmen taşı gibi olunca umutların 
Fayda vermez sevene yağsa da bulutların 
Notayı vurdu sözler sıra bekler utların 
Mızrabı tellerine vur diyenim kalmadı. 
 
Bitmez oldu yaşlarım bende çağlar bir zaman 
Yenik düştüm sevdama yürek ağlar bir zaman 
Güner’ in dertleriyle inler dağlar bir zaman 
O dağın zirvesine sor diyenim kalmadı. 
 
          Güner TEKİN -  KARS