İtibarsızlaştırmak yeniden paylaşıma zemin hazırlamaktır. Yeniden paylaşım, toplumsal konumun değişmesine neden olur. Yükselmelerle birlikte konum kaybetmelere, bu süreçte tanık olunur. Ne yazık ki, kıt kaynakları olan ülkeler bu tür değerleri çok büyük özveri ve çabalarla yetiştirirler. Ne yazık ki, bunlar genellikle itibarsızlaştırmaların hedefi olurlar. En basit biçimiyle; kişisel kör çıkarlar toplumsal yarar ile çelişir.
Sermaye varlıklara ve artı değerlere el koyar. El konan varlık ve üretilmiş değerlerin nasıl paylaştırılacağına yönetenler karar verir. Yönetenlerin paylaşım tercihi, merkezden çevreye doğru bir rota izler. Önce kendisi ve birinci dereceden yakınlarını öteki yakınlar izler. En yakın olan en hesapsız biçimde yararlanır. Yakınlık derecesi uzaklaştıkça yararlanma düzeyi düşer. Çünkü yakında olanlarla çoklu bağlar mevcut iken; en son halkadakiler ile tekli bağlarla ilişkiler sürdürülür.
Paylaştıran iktidar daha çok almak ve yandaşlarına daha çok vermek için, paylaşımı yeniden düzenler. Yeniden paylaşım, eskiden pay alan meslek gruplarının gelirlerinin azalmasına neden olur. Aynı süreçte yeni gözde grupların gelirleri artar(!)
 Kişiye karşı itibarsızlaştırmada bireyin konumu ne olursa olsun; devlet olanaklarını kullanan kesimler karşısında başarı sansı yok gibidir. Birey devleti ile mücadele edemez ve bireye suçsuzluğunu kanıtlama gibi hukuk dışı bir görev yüklenemez! 
Halkın varlıklarla olan ilişkileri budanarak bağları koparılır. Varlıklar, varsıllarla ilişkilendirilir. Eskiden, yurttaşların yararlandığı alanlar maden arama gerekçesiyle kişiselleştiriliyor. Oysa tüm vatandaşlar doğal olarak ülke varlıklarının ortakları konumundadırlar. ! Mümkünse, yeraltı kaynakları tamamen kamunun kontrolünde olmalı. O kaynağa ihtiyaç duyulduğunda, bilimsel yol ve yöntemlerle çıkarılmalıdır. Kazdağılarındaki tahribatın o bölgede yaşayan halka ve ülkeye ne gibi katkıları olmuştur?
Özelleştirme çılgınlığı, hızla varlıkları kişiselleştirmeyi ön plana çıkarmıştır. İlişki biçimleri ise, tek yanlı düzenlemeler nedeniyle çok sorunludur. Zafer Hava Alanı bu konudaki tipik örneklerden biridir. Genellikle hedeften sapma %98'in’üzerindedir. Aklı başında olan hiç kimse bu kadar büyük bir hata yapamayacağına göre…? Bu planlanmış girişimler, ülkeyi bir avuç azınlığa teslim ederken; yığınları mülksüzleştirip, proleterleştirmektedir. Varlıklarla bağları koparılan insanlar, her geçen gün biraz daha yalnızlaşarak çaresiz kalmaktadırlar! 
Varlık ilişkileri, bireylerin yaşamla olan bağlarını gösterir. Bu bağlar koparılınca, son belirlemede bireyin yaşamına kastedilmiş olur(!) Varlık ilişkisi aynı zamanda bireyin söz hakkının teminatıdır. Bu güvence bireyleri, yönetimde söz sahibi olmaya kadar götürür. Yaşama ilişkin oluşumlara katılım, özgür iradi tercih kullanan bireylerin en temel haklarından biridir. Aslında kamusal alanlar da varlık ilişkileri üzerinden kurulur. Şeker fabrikaları, Sümer Bank, SEKA gibi fabrikalar, yaşam biçimlerini kurgulayan kurumlardı.
Birilerinin öteki varlıklarla olan bağları koparılırken; birilerine de sonsuz olanaklar(bağlar) sunuluyor(!) Bu olgu, bölüşüm adaletsizliğinin resmidir. İşte bu resimleri görenler ve gördüklerini dillendirerek isyanlarına katanlar, itibarsızlaştırılacak olanlardır(!)Kayıplarımızın büyük bölümü onlardan oluşmaktadır. Denizler, Mahirler, Mumcular, Bedrettin Cömertler, Turan Dursunlar, Kaftancıoğlu, Muammer Aksoy, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok ve Hırant Dink gibi yüzlercesi ve binlercesi… Ulusun önde gelen kayıplarıdır!