( 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü için kısa bir öykü)

Kapıyı can havliyle tırmaladı. Sesini fazla çıkarmadan kısık kısık havladı. İki gündür, sahibinin kapısı açılmamıştı. Çaresiz, kapının önüne yattı. Karnı açtı, iki günden beri, siyah tüyleri okşanmamıştı. Başını, o sıcak el okşamamıştı. Burnunu bir kaç kez daha kapıya sürttü. Derin derin bir iç çekti. Sahibinin kokusunu çok iyi bilirdi. O evde yoktu, ama neredeydi ! Şimdiye dek kendisini hiç terketmemişti. Gözü onunla açılmıştı, ilk mamayı onun elinden yemişti. Onunla birlikte büyümüş gibi hissederdi kendisini. O küçük sahil kentinde, birlikte denize girdiklerini, papatyalar arasında oyunlar oynadıklarını anımsadı. Gözleri doldu, ağıt gibi inceden inceye ağlamaya başladı. Bu dünyada ondan başka dostu yoktu. Çaresizce, kapıya bir kez daha yaslandı, ince ayar kokladı. İyice umutsuzluğa düştü. Sahibi içerde değildi. Bir yandan da yaşıyor olmasını düşünerek sevindi.. Onun başına başka bir şeyler mi gelmişti. Öyle habersiz, kendisini görmeden gitmezdi.

Kendini çaresiz sokaklara attı. Kendisini öksüz, yetim gibi hissediyordu. Beş dakikada bir, tekrar kendisini evinin önünde buluyor, kapıyı kokluyor, tekrar can havliyle sokaklara dalıyordu. Yorgun bitkin halde kendisini tekrar evinin kapısında buldu. Yorgunluktan, bitkinlikten ve açlıktan uyuya kalmıştı. Derin düşün içindeydi, rüyasında sahibi, "Babiş'i gördü. Babiş derdi ona. Karam, diye kendine sesleniyordu. Kalbi küt küt atıyordu. Bunun bir düş olmadığına inanmak istiyordu. Olanca gücüyle, Babiş diye bağırmak istiyordu. Bir türlü sesi çıkmıyordu. Soluk soluğa kanter içinde uyandı. Çaresiz etrafına bakındı. Bir düş gördüğüne üzüldü.

Güneş ışıklarını, salmaya başlamıştı. Bir arkadaşı, sahibiyle gezmeye çıkmıştı. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Şimdi, Babiş'i olsaydı, sabah turuna sahile inerler, sabah sporlarını yaparlardı. Arkadaşlarına çalım yapardı. Şimdi yapayalnızdı.

Gücünü toplamaya çalıştı. Son hızla sahile doğru koşmaya başladı. Çoktan beri böyle koşmamıştı. Sahilde sokaktan tanıdığı arkadaşlarıyla karşılaştı. Onlar, grup halinde koşuyorlardı. Onlara çok fazla yaklaşamıyordu. Kendisini aralarına alıp almayacaklarını da bilmiyordu. Karnı da çok acıkmıştı, iki gündür bir şey yememişti. Sokak arkadaşlarını, geriden takip ediyordu. İçlerinden birisi ona pek iyi bakmamıştı. Sokak arkadaşları bir yığıntıya doğru koşuyorlardı. Buralara, Babiş'le hiç gelmemişlerdi. Sokak arkadaşları bir şeyleri karıştırıyorlardı. Burası kasabanın çöplüğü olmalıydı. Bir tuhaf oldu, aç midesi guruldamaya, bulanmaya başladı. Sokak arkadaşları sesler çıkararak bir şeyler yiyorlardı. Aralarına katılıp katılmamakta tereddüt ediyordu. Biraz da çekiniyordu. Bir ara sürünün liderinin kendisine baktığını, davet ettiğini anladı. Çekine çekine birazda korkarak, kemik yığınının yanına geldi. Bir süre bekledi. Sokak arkadaşlarının gözleri kendisindeydi. Bir ara koşup, buralardan uzaklaşmak istedi. Sokak arkadaşlarına baktı, gözlerinde bir mahcubiyet, bir üzüntü vardı. Kemik yığınından bir kemiği ağzına aldı. Sokak arkadaşları ona bakıyordu. Kemiği ağzında bir kaç kez gezdirdi. Arkadaşları sanki hazırol vaziyetine geçmiş onun yemesini bekliyorlardı.

Gözleri daldı, yerdeki bir gazete parçasına gözü takıldı. Ağzındaki kemiği gazete parçasının üzerine düşürdü. Yavaşca, gazetenin üstünden kemiği aldığında" Babişle" gözgöze geldi. Beyni uğuldadı, resme dikkatli dikkatli baktı. Resimde kan vardı. Resimden "Karam" diye bir ses duydu. Sokak arkadaşlarına baktı. Onlar çoktan matem havasına girmiş gibiydiler.

Başını kaldırdı, havayı kokladı. Yerlerinden hiç ayrılmamış olan sokak arkadaşlarına baktı. Ne yapması, nereye gitmesi gerektiğini anlamıştı. Dostu Babişle sık sık gittikleri , orada uzun süre oturdukları, o hüzünlü günleri hatırladı. Onu, bu davranışından dolayı çok kıskanmıştı. Soluk soluğa geldi mezarlığa. Duvardan atladı. Babişle sık sık geldiği mezarı bir türlü bulamıyordu. Kendisini çok yorgun, güçsüz ve mutsuz hissetti. Her zaman geldikleri mezarın yanında bir mezar daha vardı, yavaş yavaş yaklaştı. Babiş'in kokusu onu bulmuştu. Sonra da taze toprak kokusu. Mezarın yanına oturdu. Babiş, sevgilisiyle yanyana yatıyordu. Sevgilisinin mezarı çiçeklerle doluydu. Babişle birlikte dikmişlerdi.

Ayaklarıyla, Babiş'in mezarının topraklarını düzeltti. Burada olduğunu duyurmak için inceden inceden uludu uludu. Babiş onu duymuştu. Bir ayağını da Babiş' in sevgilisinin mezarına koydu. Çiçekleri düzeltti. Mezarlıktan bir dal papatya kopardı. Babiş'in toprağını ayaklarıyla kazdı papatyayı toprağa gömdü.

Mezarın etrafını dolaştı. Birşeyler mırıldandı. Babiş'in bir yanı boştu, ayaklarıyla boş yeri düzeltti ve oraya uzandı.

Uyandığında, yaşadıklarının bir düşmü gerçek mi olduğunu anlamaya çalıştı.

Acı gerçekle karşı karşıya kaldığını anladı. Babiş'e uzun uzun baktıktan sonra, sahile vurdu kendini. Sokak arkadaşları oradaydı. Onların davetkâr bakışlarını anladı.

Artık, hergün ziyaret edeceği bir yer vardı. Özellikle öğle uykularında, Babiş'inin yanında yatıyordu. Babiş'inin yanında her şeyi unutuyordu...Ona inceden inceden türküler söylüyordu...