Kitaplar sayesinde insanoğlu duyduklarını, düşündüklerini, öğrendiklerini ve edindiği bütün verileri gelecek nesillere aktarma imkanına kavuşmuştur. Yaşayan kuşak, yaşamış kuşaklardan öğrendiklerini, kendi bulgularını da içine  katarak yaşayacak kuşaklara kitaplar sayesinde aktarmışlardır. Bu nedenle kitaplar düşüncelerin mezarlarını oluştururlar.
    İnsan bazı kitaplardan zevk alır, bazılarını olduğu gibi yutar, bazılarını geveler ve hazmeder. Kitapları okumuş olmak için değil, onlardan bir şeyler almak için, bilinçli şekilde algılayarak okumalıyız. Aksi taktirde düzensiz ve aşırı okuma hafızayı ve düşünce mekanizmasını bozar. İnsan okudukça hayal ufukları genişler, kitaplardan yeni arkadaşlar edinir. Gidip göremediği yerleri gezmiş görmüş gibi olur. Kitap denilen bu uçsuz bucaksız okyanusta yeni keşifler yapmak da mümkündür.
    Kitap okuma alışkanlığı kazanmayan kişiler kitapların pahalı oluşunu bahane ederek karşı savunmaya geçerler. Halbuki Türkiye’nin bütün illerinde  ve ilçelerin çoğunda  Devlet tarafından kurulmuş kütüphaneler mevcuttur. Bu kütüphanelerden herkesin ücretsiz yararlanma imkanı vardır. Son yıllarda televizyon seyretme alışkanlığı, yeni yetişen neslin kitap okuma alışkanlığı kazanmasını menfi yönde etkilemiştir. Kitap okumayan gençlik ana dili Türkçe’yi 250-300 kelime ile konuşmak durumunda kalmıştır.
    Kitaplar bazen meçhule açılan bir kapı, bazen en iyi arkadaş, en iyi dosttur. Victor Hugo : “ Kitaplar soğuk ama, güvenilir dostlardır.” demiştir. İnsan, hayatının en neşeli ve en acılı olduğu zamanlarda bile, onlara başvurabilir; onlarda istediği şeyleri bulabilir. Canınız mı sıkılıyor, yalnız mısınız, arkadaşınız mı yok ? O halde okumuyorsunuz. Açın bir kitap başlayın okumaya. Ne canınızın sıkıntısını, ne de yalnızlığınızı hissedeceksiniz. Karşınıza öyle arkadaşlar çıkacak ki sizi bambaşka dünyalara sürükleyecek, belki de kendinizi Merih’te, Venüs’te hissedeceksiniz. Ama seveceksiniz, bütün insanları, insanlığı; insancıl olacaksınız.
    Yeter ki bilinçli şekilde, sindire sindire, düşünerek, algılayarak iyi kitapları okumalıyız. “İyi kitap ümitle açılıp, kazançla kapanan kitaptır.” Her halükarda ve her şeyden önce çocuklarımıza  kitap okuma alışkanlığını her ne pahasına olursa olsun kazandırmalıyız.
    Satırlarımıza Bulwer Lytton’un aşağıdaki sözüyle son verelim.
    “ Yasalar ölür, kitaplar ölmez.”

-------------------- ŞİİR KÖŞESİ----------------------


    OKUYUN GENÇLER

Cehalet artarsa milletim gülmez
Hak, adalet bilmez; karanlık güçler
Okuyan insandan kötülük gelmez
Her zaman, her yerde okuyun gençler. 

Barbarca davranmak bilmem ki niçin?
Topyekûn milleti yükseltmek için
Kendinize uygun kitaplar seçin
Her zaman, her yerde okuyun gençler. 
Okumazsan dostum düşersin bitap
“Oku”dur Allah’tan ilk gelen hitap
Kütüphanelerde parasız kitap
Her zaman, her yerde okuyun gençler. 

Bilgili olarak çevrende sevil
Her zaman Allah’ın önünde eğil
Gazete ve dergi pahalı değil
Her zaman, her yerde okuyun gençler. 

Gerçekleri öğren, hülyaya dalma
Alkollü içkiyi ağzına alma
Okey masasında eğlenip kalma
Her zaman, her yerde okuyun gençler. 

        Şükrü ÖKSÜZ

------------------------------------------------------------

   OKU

Gaflet uykusuna kimse dalmasın
Uyanık olanlar atlatır şoku
Yeryüzünde artık cahil kalmasın
İslam’ın ilk emri “Oku’dur oku.

Hijyenik şartlarda dişimiz olsun
Bizleri anlayan eşimiz olsun
İlim tahsil etmek işimiz olsun
İslam’ın ilk emri “Oku’dur oku.

Okumayan kişi her zaman tekler
Maddidir bunlarda bütün istekler        
Raflarda kitaplar bizleri bekler
İslam’ın ilk emri “Oku’dur oku.

Gelenler cesurdur gelmeyenlerden
Gülenler mutludur gülmeyenlerden
Bilenler üstündür bilmeyenlerden
İslam’ın ilk emri “Oku’dur oku.

İllegal yerlerde durmayın, geçin
Doğru olan yolu kendiniz seçin
Okullarımız var çocuklar için
İslam’ın ilk emri “Oku’dur oku.

 Albeni AKÇAY - NAZİLLİ

-------------------------------------------------

YANASIM GELİR

Güzel yüzün güneş midir ay mıdır 
Gözlerini sevdikçe sev esim gelir 
Dudakların bademidir şarap mıdır 
Kadehe doldurup doldurup iç esim gelir. 

Seni severken dönerim şaşkına 
Hayranım sevdiğim o bakışlarına 
Başım döndürdün döndüm şaşkına 
Gül sineni sardıkça sarasım gelir. 

Külün külüme karıştı oldum garip 
Aşkına tutuldum oldum sana talip 
Bu canımı post diye önüne serip 
Can diye seni canıma katasım gelir. 

Yad eller değmesin sana hoyrat el ile 
Harmanı savururlar yaba ile yel ile 
Canım yoluna feda olsun kanım sel ile 
Canı can tan öte göresim gelirl 

Kaşların kemandır gözlerin payet 
Gözün kem ile süzersen ölürüm şayet 
Mutluluğumuz daim olsun sonsuza dek 
Küllenen sevdamızda yanasım gelir.

Hüseyin ZEYBEK – DİDİM 

-------------------------------------------

 ŞİKÂYET 

Yaz mı geldi, Manisa’nın dağına 
Yoksun diye, lale-sümbül kokmuyor 
Hüznün vurmuş, ovasına bağına 
Gediz nehri, şırıl şırıl akmıyor! 

Gölmarmara, isyan eder direnir 
Balıklarım, su su diye, dilenir 
Bu acıya, bilemedim ne denir? 
Göçmen kuşlar, artık bana bakmıyor!

Doğal denge, bozuldu da, görmedik 
Çiçeklerim boynu bükük, sormadık 
Can dostlara, bir yudum su vermedik 
İsyanlarda, baktım şafak sökmüyor! 

Toprak küsmüş, meyvelerin tadı yok 
Kaykaylarda çocukların adı yok 
Yaşamanın bereketi bedi yok 
Ayın şavkı sönmüş gibi yakmıyor 
Gediz nehri, neden berrak akmıyor!
 
   Gündüz AYDIN – SALİHLİ 

--------------------------------------------------

 BİLMEK GİBİSİ YOKTUR

Hak yolundan ayrılma ömrün geçmesin boşa
Mevlâna’yı örnek al, türbesi var Konya’da
Cehaletten uzak dur, doğru bilgiyle yaşa
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Bilinçli olanlarda sağlam kalır her doku
Cahilin hiçbir zaman âlime delmez oku
Allah’ın bize emri: “Rabb’in emriyle oku”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Baki olan ruhundur, fani olan bedendir
Götüreceğin madde birkaç metre kefendir
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

Peygamberler gelince açılır yeni çığır
Cahillik edenlere ilme, irfana çağır
“Alimin mürekkebi şehit kanından ağır”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

İlimi tahsil etmek görevidir her kulun
Yolunu tutmalısın zamanında okulun
“İlim Çin’deyse bile gidin arayın bulun”
Bilmek gibisi yoktur şu ölümlü dünyada.

           Albeni AKÇAY – NAZİLLİ 

-------------------------------------------------------

YAD ELLERDE

Dalgaların kıyıya vurduğu yerde
Islak taşların orada
Çıplak kalabalığın ortasında
Güneşten kaçıp bir taş kavuğuna
Saklanan Kertenkele kadar küçülüp
Terk edilmiş bir sokak köpeğinin
Gözlerinden baktım dünyaya…

Görüş günündeyim sanki
Gerçeklerle yüzleşme gününde
Kimim ben bu yabancı şehirde?

Bir serçe gibi ürkek uçmak
Yakışıyor mu bana
Oysa dağlarının kartalıydım
Uçarken gölgem
Tedirgin ederdi toprağı
Bir zaman sonra anlıyor insan
Her horozun kendi çöplüğünde öttüğünü
Ve zamansız öten horozun başına gelenleri…

 Erkan ACAR – ÇİNE 

--------------------------------------------------------

ZÜLÜFLERİN TELİNDEN

Zülüflerin telinden kefen biçtiğim 
Gönüllerden gönül e yorgun yattığım 
Uğruna her yoluna yaslar tuttuğum 
Öksüz gönlümü yordun sen neredesin? 

Rüzgârlarda savrulup yeller bulduğum 
Değirmende ezilip unlar dolduğum 
Uçsuz bucaksız çölde yolar olduğum 
Bendimi yıkıp geçen sen neredesin? 

Telefon tellerine bel bağladığım 
Yanan ocaklarına korlar olduğum 
Dumanlı dağlarına karlar yağdığım 
Yakıp kavurdun beni sen neredesin? 

Özleminden yakılıp yaşlar döktüğüm 
Canımı postlar gibi yazıp serdiğim 
Uğruna yıllarımı heba ettiğim 
Beni benden götürdün sen neredesin? 

    Hüseyin ZEYBEK – DİDİM 

----------------------------------------------------