Bir ülkede yapılan tüm eylem ve işlemler, ülke yararı temelinde değerlendirilir. Ülke yararını belirleyecek olan; yasalar, kurumlar ve kuruluşlardır. Etik kurallarla teamüllerde bunlara eklenmelidir. Kuruluşlar kapsamında olan (sivil oluşum), siyasi partilerin programları da ülke yararı önceliğinde belirlenen istem ve eylemlerdir. Siyasi partilerin programlarında, ülke sorunlarını; kamu yararı temelinde ve demokratik (aşağıdan yukarıya) katılımlarla çözülmesi gerekliliği temel alınır. Demokratik katılımlar, nelerin nasıl yapılacağını belirleyen ve gösteren gerekliliklerdir. Bu nedenle seçimle iş başına gelenlerin tüm ülkeyi temsil ettikleri ve onayı alınmamış şeyleri yapamayacakları net ve açık olarak bilinmelidir. Kamuya ait varlıklar gibi, geleceğe taşan borçlanmalar her koşulda, ülkenin gerçek sahiplerinin onayı alınmadan yapılmamalıdır. Ayrıca çoğunluk iradesinin sınır tanımazlığından söz edilemez. Milli irade görecedir, koşullar değiştiğinde o da değişir(!)
Siyasi partiler plan ve programlarını eşitlik ve adalet temelinde kitlelere iletirler. Kitleler çözüme ilişkin önerileri benimsediklerinde o partinin seçmeni olabilirler. Seçmenin bilinçli olması, öncelikle kendi yararını güvenceye alır. Bireylerin yararı ülke çıkarı ile(kamu yararı) kesiştiğinde, ülke çıkarı gözetilmiş olur. İnsanların uzlaşmalarla(demokratik yollarla) belirlenen çıkarları aynı zamanda insanlığın ve tüm varlıkların(canlı, cansız; hava, su ve doğa)yararına olur. Sonuçta tüm varlıkların yaşamı ve birlikteliği gözetilmiş olur.
Kitlelerden parti programının uygulanması için alınan onaylar, sadece kendilerine sunulan programlarla sınırlıdır. Onayı alınmayan iş ve işlemler, demokratik bir yaklaşım olamaz. Bu temelden hareket edildiğinde; kamuya ait olan fabrikalar satılamaz! Ülkenin bütünlüğüne ilişkin ortak varlıkların el değiştirmesi ile ilgili olaylar onaylanamaz! Özellikle madenlerimizin çıkarılma biçimi tamamen işgalci bakışı ve yağma mantığıyla sürdürülmektedir. En yakın örneklerden biri Kaz Dağları örneğidir. Milyonların yararlandığı alanlar, yabancılar ve onların yerli işbirlikçilerinin insafına değil, insafsızlığına terk edilmiştir. Şu anda açık bir yara konumunda olan Erzincan İliç altın madeni her şeyi yok ediyor:
 
Şirketlerin 1 milyar dolardan fazla yatırım yaptıklarını söylediği madende ilk altın 2010 yılında döküldü ve o günden bu yana siyanür gibi zehirli kimyasallar kullanılıyor. 
Bu kimyasalların atıkları Fırat Nehri'ni besleyen Karasu'nun yanındaki 200 futbol sahası büyüklüğünde bir siyanür havuzunda biriktiriliyor. 
Ekim 2021'de onaylanan ÇED raporu ile ikinci kez kapasite artırımı izni alan şirket bu havuzu 3 kat daha büyütmeyi hedefliyor. 
Bu artırımla birlikte sülfürik asit kullanımının yıllık 9 bin tondan 122 bin tona, siyanür kullanımının ise yıllık 7 binden 11 bin tona çıkartılması planlanıyor.

Şirketin çıkardığı altından kazandığı paranın 6 milyar dolar civarında olduğunu, buradan devlete verilecek paranın ise yüzde 40 vergi indirimi sonucunda 117 milyon dolar olacağını öne süren Cezayirlioğlu, sık sık vatan toprağının satıldığını, para için zehirlendiğini söylüyor.
“İYİ Partili Yenerer, ÇED raporuna tepkisini şu sözlerle ifade etmişti:
'Burada gerçekten o kadar somut bir ihanet var ki. Buraya gelen herkes bu ihaneti görüyor. Görmemek için ya kör olmak gerekiyor ya da hain olmak gerekiyor. Şu anda ÇED raporu verenler, madene 300 metre uzaklıkta olmasına ve temiz sularımız kirlettiğini belirtmelerine rağmen olumlu rapor veriyorlar.

HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, geçtiğimiz mart ayı başında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na soru önergesi vererek “197 futbol sahası büyüklüğündeki bir zehir barajında biriken zehirli sular taşmasın diye, “evaporatör” denilen bir aletle atmosfere buhar salmak insan sağlığını tehdit değil midir?” diye sormuştu. 
Kenanoğlu'un henüz yanıtlanmayan soruları şöyle:
'Bakanlığınız, Erzincan İliç’te Anagold şirketinin siyanürlü ve sülfürik asitleri buharlaştırarak atmosfere bıraktığından haberdar mıdır?
Erzincan İliç’te faaliyet yürüten Amerikan Anagold Altın Madeni şirketinin 10 evaporator vasıtasıyla 66 milyon ton siyanürü buharlaştırarak atmosfere vermesi nedeniyle haklarında inceleme başlatılacak mıdır?


Türkiye’nin can damarı Fırat Nehri’nin dibinde yılda 8 bin 900 ton sülfürik asit, 6 bin 500 ton siyanür, nitrik asit, silika ve bilumum kimyasalları kullanmak o bölgedeki canlıların yaşamına bir tehdit etmiyor mu?
197 futbol sahası büyüklüğündeki bir zehir barajında biriken zehirli sular taşmasın diye, “evaporatör” denilen bir aletle atmosfere buhar salmak insan sağlığını tehdit değil midir?
İşletmedeki 21 farklı kimyasalın olduğu atık barajın, yıl boyunca 1 milyon 720 bin ton zehirli, yakıcı, dağlayıcı ve boğucu kimyasal madde kullanılması bölge insanlarının ve o bölgede yaşayan bütün canlıların yaşamına yönelik bir tehdit değil midir?
İnsanların yaşam ve geçim alanlarına, su kaynaklarına, tarım arazilerine, kültürel geçmişe, doğaya ve canlılara zarar vermeye devam eden Anagold şirketinin bu faaliyetleri durdurulacak mıdır?'

https://onedio.com/haber/erzincan-daki-altin-madeni-turkiye-nin-cernobil-i-mi-olacak-1060626