Ülkücü hareketin kendisini bulmasında, ruh dünyasını tanımasında çok önemli bir rolü olan Ozan Arif yıllar önce yazdığı “Vesselam” isimli şiirinde muhtemelen bugünleri tarif ediyor olmalı ki o gün yazdıkları il bugünlerde yaşadıklarımız tıpa tıp birbirine benzeyen haller gösteriyor ve bu halle bizi derin üzüntüler içerişinde bırakıyor.

Ozan Arif Vesselam” isimli şiirinde

Ben böyle bilmezdim bu bizim yurdu/

Bambaşka bir hali varmış vesselam!/

Vay anam vay, nelerini doyurdu/

Bol kaymağı balı varmış vesselam!

Başa geçen doğru dürüst olmadı/

De ki bana şu geldi de çalmadı/

Testisini doldurmayan kalmadı/

Kurumayan gölü varmış vesselam!

Kimi geldi sunta ile götürdü/

Kimi geldi çanta ile götürdü/

Her biri bir avantayla götürdü/

Gani para,pulu varmış vesselam!

Mayısına Eylülüne Mart'ına/

Güvendik de dindi mi ki fırtına/

İçten dıştan hep bindiler sırtına/

Bükülmeyen beli varmış vesselam!

Bırak dünü bugün bile seyret be/

Yıkmak için ediyorlar gayret be/

Daha hala gık demedi hayret be/

Bıçak açmaz dili varmış vesselam!

Benim aklım benim fikrim yetmedi/

Bu memleket nasıl hala batmadı/

Gelen yedi, giden yedi bitmedi/

Tükenmeyen malı varmış vesselam!

Ozan Arif şunu söyle sen bir de/

Hiç mi sahip çıkan yoktur bu yurda/

Var var ama, o da işte içerde/

Tek talihsiz kulu varmış vesselam.”

diyerek o günün şartlarını çok net bir şekilde ifade etmeye çalışmıştı.

Açıklamakta fayda var Ozan Arif 12 Eylül 1980 ihtilali sonrası yurt dışına çıkmış, uzun yıllar vatan hasreti çektikten “Cem  Karaca döndü de ben yine dönemdim” diye feryat ettikten ve Türkiye’ye döndükten sonra vatandaşının içerisinde bulunduğu psikolojiyi gördükten sonra bu şiiri yazmıştı.

Bu şiirin yazılmasının üzerinden çok zaman geçti, geçen zaman dilimi içerisinde Sovyetler birliği dağıldı, Dağılan SSCB içerisinden Türk Cumhuriyetleri çıktı, “İki dünya bir araya gelse birleşemezler” diye düşünülen Doğu Almanya ve Batı Almanya aralarında bulunan duvarın yıkılması ile bir araya geldiler, sonraları dünya coğrafyasında “olmaz” denilen pek çok hadise gerçekleşti, bu gerçekleşen olayların kimi lehimize kimi aleyhimize oldu.

Dünyada meydana gelen bütün bu değişikliklerden bizimde etkilenmememiz zaten mümkün değildi, İdeolojilerin “bıçak gibi keskin” olduğu doksanlı yılları geride bıraktığımızda başta kendimiz olmak üzere yakın çevremizde de herkesi hayretler içerisinde bırakan gelişmeler hayatımıza bir daha çıkmamak üzere girmiş oldu.

Bugün artık kimin nerede olduğu belli olmayan bir noktadayız, İdeolojinin yerini dünya menfaatlerinin aldığı, en ufak bir menfaatin bile bütün değerleri yerle bir ettiği bir noktadayız, Dostluk, arkadaşlık, Vefa gibi hasletlerin artık para etmediği Sanatçı Ferdi Özbeğen’in “Şefkatse bardaki Sarışın kadın” dediği bir noktaya kadar geldik dayandık.

Bugün en yakın dostlar bile birbirlerinden son derece uzak coğrafyalara savrulmuş bulunuyor, yıllar yılı ölüme birlikte giden dostlar bugün dünyevi menfaatler dolayısı ile birbirlerine diş bileyen karşı karşıya gelseler birbirlerinin kanını içecek noktaya kadar gelmiş bulunuyorlar.

İçerisinde bulunduğumuz hiçte hoş olmayan bu durumdan nasıl kurtulacağımız ile ilgili hiç kimsenin bir çözüm önerisi sunduğu yok, Herkse haklı, herkse bilgili, herkes alim, herkes bilgin, karşısındaki hiçbir şey bilmiyor diye görülen bir iklimde yaşıyoruz.

Bu kadar olumsuzluk ister istemez insanımızın daha da yalnızlaşmasını, kendi kendine kalmasını mecbur ediyor, etrafında gördüğü yanlışlıklardan bıkıp usanan ancak bu yanlışlıkları da kendisine göre doğrulardan dolayı ifade edemeyen son derece geniş bir kitle şu sıralar yalnızları oynamak zorunda kalıyor.

Bütün bu olumsuzluklar toplumun bir ferdi olarak bizi de sarıp sarmalıyor, yıllar yılı dost bildiğimiz çevrelerden olabildiğince uzaklara kaçmak, yalnızlık denilen o dingin limana sığınmak adına hiç geriye dönmeden var kuvvetimizle üstelik koşar adımlar ile uzaklaşmanın artık bir mecburiyet olduğu dönemleri yaşıyoruz.

Bu aralar bizim sığındığımız liman Şair Abdurrahim Karakoç’un

Yalnızlık caddede sokakta evde/

Ben beni özlerim gurbet bu derim/

Mezarlıkta güler yaşlı bir dede/

Yaşarır gözlerim gaflet bu derim” 

dediği yer olsa gerek diye düşünüyoruz.

İşin garip tarafı halkın yüzde doksanının değiştiği bir memlekette sığınmaya çalıştığımız "Yalnızlık limanının" sakinlerinin de sandığımızdan daha fazla olduğunu üzülerekte olsa müşahade ediyor bir taraftan da dehşete kapılıyoruz.