Fiyat artışları devasa boyutlarda.  Toplumsal refleks olarak yalnızca şikayet var; yanıp yakılma,ağlayıp sızlanma.
Başta siyasi erk olmak üzere “otoritelerce” öne sürülen; ağır maliyetler ve dünyadaki fiyat artışları ve de Rusya-Ukrayna çatışması.
Yüksek sesle kabullenmese bile üstü örtülü olarak ileri sürülen nedenleri “neden” olarak onaylıyor kamuoyu,çaresizce.  Bu da geniş yığınları pasif bir itirazda tutuyor.  İktidarın canına minnet!  Varsın ağlayıp sızlasınlar; iktidarlarına halel gelmesin de…
Pahalılığın nedenleri olarak öne sürülenler, gerçekte neden değil sonuçtur.  Gerçek neden kapitalizmin dünya ölçeğinde yarattığı karmaşadır.  Kalın çizgileriyle birkaç örnekle yetinelim.
*Dünya ölçeğinde yaratılan işgaller, çatışmalar geniş halk yığınlarını olumsuz etkiliyor.  Irak’ın, Suriye’nin, Afganistan’ın hali ortada.  Milyonlara varan göçler, yıkılan ülke ekonomileri yalnızca bu ülkeleri değil, başta bölge ülkeleri olmak üzere Avrupa’ya kadar ekonomileri olumsuz etkiliyor.
*Hoyratça sürdürülen üretim doğayı yok etme noktasına getirmiştir.  Isınan iklim, kirlenen akarsular, düzensiz yağışlar, verimli toprakların betona dönüşü tarımsal üretimi etkilemiş; dünyamız bir gıda kriziyle baş başa kalmıştır.
*Sistem doğası gereği daha çok büyüme, daha daha fazla kazanç peşinde olmuştur.  Bu artı-değer hırsı gelir dağılımında uçurumlar yaratmaya devam etmektedir.  Emtia fiyat artışları süredursun milyarlarca insan yoksullaşmakta, temel ihtiyaç maddelerine ulaşamamaktadır.
*Örneğin, Rusya-Ukrayna çatışmasını doğuran NATO’nun yayılmacı girişimidir.  Gelinen noktada gıda ve enerji fiyatlarındaki artışa emperyalizmin neden olduğu buhran eklenmiştir.
Kamuoyu pahalılığın gerçek nedeni olarak kapitalizmin adını anmıyor ya da anmak istemiyor.  Yapılan yalnızca işbirlikçi iktidarları suçlayarak kaçak güreşi tercih etmektir.  Böyle yapıldığı sürece umut bağlanıp yenilenen iktidarlar pahalılığa çare olmayacak; gerçek düşmanı görmek istemeyen yığınlar kemerlerini birkaç delik daha sıkmak zorunda kalacaklardır.