Tüm insanlar için aynı hizmeti üretmeyen bir kurum, eşitlik ve genellik ilkesini çiğnediği için herkesin malı olamaz! O kurum sadece ondan yararlananlara ait olur. Üstüne üstlük, o kurum birde insanların yaşam biçimine karışıyor ise; o zaman gerekliliği tartışmalı hale gelir. Ayrıca belli bir kesime ait olan böyle bir yapının finansmanı da sorun olur. Böyle bir kurumu, onun ürettiği hizmetlerden yararlananların, o kurumun giderleri karşılaması gerekir. Alinin hizmetini Veli finanse etmemelidir! Bırakın Hıristiyan ve Musevileri, Alevilerin ve ateistlerin yok sayılması olacak gibi değildir! Temsil sadece bir inancın küçük bir bölümünü değil, tüm inançları kapsamalıdır. Eşitliğin bozulmaması için, eşit mesafe titizlikle korunmalıdır. İnançlar erk ile birleştirilmemelidir. 

AHLAK. 

Bana göre, ahlak şöyle tanımlanabilir: Bireyler ve varlıklar arasındaki ilişkileri sürdürürken; yaşamdan yana tavır alarak, olumlu ve iyi niteliklere sahip olan güzel huylu biri olmaktır. 

Ahlak, davranışların iyi veya kötü olduğunu belirleyen(görece) ve toplumdaki sistemlerle bağlantılı bir toplumsal yargı biçimidir. Toplumsal yargıdan söz edildiğinde, topluma egemen olanların yargıları gündeme gelir. 

Ahlak doğruluktur, ahlak dürüstlüktür. Ahlak, kendisi için istediklerini başkaları içinde isteyebilmektir. Ahlak, özveri ile paylaşabilmektir. 

Ahlak, tüm varlıklarla barışık olup, yaşama katkılar yapabilmektir. 

Ahlak, bilgili, bilinçli, üretken ve yararlı olabilmektir; bu yarar tüm varlıkları kapsamalıdır. 

Ahlaksızlık ise; hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, yalancılık, devlet malına el koymak, emanete hıyanet etmektir! Kendilerine teslim edilen çocuklara herhangi bir biçimde zarar vermemektir. Kadınların haklarını yok saymaktır. Doğayı, hayvanları, bitkileri korumamak ve kollamamaktır! 

YAŞAMIN KIRILGANLIĞI. 

Dokunmasalar taşın, toprağın rahmine; el atmasalar bitkilerin ve hayvanların mahremine, kirletmeseler havayı, suları, o zaman doğal yaşamını sürdürebilir doğa. Kendileri ile ilişkili sorunları giderip, sağaltımlar yapabilirler. Doğadaki türleri, kendi akarlarına bıraksalar; yıkımlar, kıyımlar ve zamansız tükenişler olmayabilir. Tüm varlıkların efendisi, yaşamın kendisidir. Kendini bilmez birileri, yetkin görerek kendini ve adına kararlar vererek açmasa yıkımların ve yok oluşların kapısını. Ve anlayabilse, her yok ettiğinin, kendi geleceği olduğunu! 

SAHİPLİK SORUNU. 

Özgür iradi tasarrufların ön koşulu, koşulsuz sahipliktir. Bir varlığın el değiştirmesinin olmazsa olmaz koşulları sahiplik olgusundan geçmektedir. Hiçbir kişi, kendisine ait olmayan bir varlığı başkalarına satamaz. Bu saptamayı temel olarak aldığımızda, ülkemizin varlıkları ile ilgili satış kararları vermenin mümkün olmadığını söylemek mümkün. Olayın özü şu: Bir vatan, geçmişte ataların, şimdilerde yaşamakta olanların ve gelecekte ise, yaşayacak olanlarındır. Kızılderililerin bilgece söylemlerinde vurguladıkları gibi; “ Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Bu temel gerçekten hareket edersek; çocuklarımıza ve torunlarımıza ait olan şeyleri onlar adına ve onlara rağmen satamayız! Satmak, yoksun bırakmaktır. Oysa bizlerin öncelikli görevlerinden biri ve hatta önde geleni, onlara bugünkünden daha değerli şeyler bırakmaktır. Hava, su ve toprak gibi, yeraltı kaynakları da aynı kapsamdadır. Yeraltı kaynaklarını kullanırken, soruna yağmacı ve işgalci mantığı ile yaklaşmamak gerek. Usulüne uygun biçimde ve bilimsel yöntemlerle çıkarılan madenler, katma değeri yüksek ürün veya birikimlere dönüştürülür ise, o zaman gelecek kuşaklar için yararlı bir iş yapılmış olur. Yani öncelikli görev; korumak ve artırmaktır, tüketerek yok etmek değil. Çünkü bu yaklaşım, gelecek kuşaklara karşı yapılması gereken öncelikli görevlerdendir. Kamusal varlıkların ortağı olmak, yönetime katılmanın vizesidir. Emekçiler, ürettikleri sürece yönetme hakkına da sahip olmalıdırlar. 

DEĞERLER. 

Maddi değerlerin güvencesi, manevi değerlerle korunup kollanarak yaşama yansıtılır. Maddi ve manevi değerlerin dağılımının adil olduğu söylenemez. Egemenlerin maddi değerlerine karşın; sınıf bilincinden yoksun bırakılan emekçilere de manevi değerler bırakılır(!) Manevi değerlerin yaşam karşısında esnekliği yoktur veya çok azdır. Maddi değerlerde ise, koruma temelli ödünlerden söz edilebilir. “Az veren candan, çok veren maldan…” diyen bir atalar söylemimiz var!