Önceleri, pazarın olduğu gün pazara gidenlerin pazar arabalarının gıcırtısı erkenden uyandırırdı, bizleri. Şimdilerde o güzelim gıcırtılardan eser kalmadı.
Kış yaklaşıyor, tatilciler gitti de ondan mı?  Hayır, eskisine göre bu tatil beldesinde kalanların sayısı daha fazla.  Pandeminin etkisi insanları bu doğal ortamda ister istemez tutuyor.
Merak ettim, pazarı alıcı gözüyle gözledim, pazar arabaları ne kadar diye.  Orada neredeyse yok denecek kadar azalmış.  Her tüketicinin ellerinde birkaç poşet, o kadar.  Arabası olanlar da birkaç poşeti  bagajlarına yükleyerek ayrılıyorlar, pazar yerinden.
Bir insan poşetlerle ne kadar yiyecek nesnesi taşıyabilir ki!  O yiyecek poşetlerinin azlığı, ya da şöyle diyeyim; ağzına kadar tepeleme doldurulan pazar arabalarının yokluğu beni derinden incitiyor.
Ülkemin insanı birini alırken, diğerini alamıyor.  Eskiden kilo ile alırken, şimdilerde gramla ya da tane işi alıyor.  Tezgahlarda sergilenenlerden içi çektiğinin çoğunu seyretmekle yetiniyor.
Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin, diyorlar ya; işte o günleri yaşıyoruz.  Alınan yiyecekler pazar arabası  değil de, poşetlere sığıyorsa “gizli açlık” baş göstermiş demektir.  Belki yiyecek bulunuyordur, ama karın doyuracak miktarda değil.
Etkileniyorum, herhalde; ben de az poşetle pazardan ayrılıyorum.  Bir çeşit meyve yeterlidir, diyorum.  Oysa meyveyi severim, her öğün yesem, olur.  Sonradan farkettim ki, ister istemez “gizli açlık” görüntülerinden kaygılıyım ve birkaç poşeti aşmak bana zul geliyor.
Siyasiler; “Bu kış çok zor geçecek” diyorlar.  Bu lafa müthiş kızıyorum.  Ülke insanının yaşamından sorumlu siyasilerin utanılacak söylemi siyasi malzeme olarak kullanmaları hangi etik değere sığıyor? Bunu söyleyenler siyasetçi olmaktan utanç duymaz mı?  Sonuçta açlık sınırının altında milyonlar yaşıyorsa-az veya çok-hepsinin payı var.
Günümüz siyaseti alabildiğine çirkin.  Bu gerçekliği pazar arabalarının azlığı pek açık gösteriyor.