Eskiden, koşullar gereği ve zorunlu olarak radyo dinlerdik. Radyodan öncelikle haberler dinlenirdi. Haberleri müzik programları izlerdi. Müzik programları başlamadan sanatçılar anons edilirdi. O günlerden usumda kalan; “Çalanlar, Adnan Şeker…” diye başlayan bir anons var. O zamanki çalanları saygı ve sevgiyle dinlerdik. Şimdi ise, çalanların hoyrat buyruklarını, efelenmelerini dinliyoruz. Çalmakla ele geçirdikleri gücü bizlere karşı kullanmaktalar. Bu yetmiyormuş gibi, bu seferde yargıyı silah olarak kullanmaya yelteniyorlar(!) 

Sınav soruları çalındı. Kısmen var olan fırsat eşitliği, gerçekten bilgili ve yetenekli olan ülke evlatlarının değerlendirilmesine olanaklar sunuyordu. İyi eğitimli bir yurtsever; ailesine ve ülkesine yararlar sağlıyordu. Eğitimin sağladığı sosyal statü insanların istem ve beklentilerini gerçekleştirmelerine kapı aralıyordu. Sınav sorularını çalanlar bu bilgili yurtseverlerin düşlerini ve geleceklerini çaldılar ve kaybeden hep ülkemiz oldu! Kazanan, örgütlü cehalet oldu. Yapılması gerekirken yapmadıklarından; yapmamaları gerekirken yaptıklarından dolayı, Allah’tan korkması gerekenler, bizi Allah ile korkutmaya çalışıyorlar(!) 

Din ve milliyetçilik, inanç kökenli(yetmezlik temelli) ön kabullerdir. Bu iki inanç olgusu, bireylerin yetersizliklerini(maddi ve manevi) ve yetmezliklerini tamamlar. Gelişim ve değişimleri, çıkar temelli sınırlara tabi tutarak; egemenlerin buyruklarının gerçekleştirilmesine zemin hazırlarlar(!) Sadece egemenlerin çıkarlarını gözetip, güvenceye alan değişimlere müsaade ederler. Statükoyu değiştirecek değişimler söz konusu değildir. 

Ne din, ne de milliyetçilik, suçları ve aykırılıkları örten bir şal olmamalıdır. Neden, niçin, nasıl gibi sorular sorulamıyor ise; gerçeklere erişmek güçleşir. Sorusu az olanın gerçeği de az olur. Laiklik bir yaşam algısı ve yaşama biçimidir. Laik olmayan demokrat olamaz! Laik ve demokrat olmayanlar millet olamaz! Millet olmak önemli mi, sorusunun yanıtı; evet çok önemlidir. Millet olmak; bağımsız, özgür, demokrat olarak, güven içinde olmaktır. Temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı ve hukukun üstünlüğünün gözetildiği bir ülkede yaşamak her bireyin özlemidir. Dünyanın hiçbir yerinde özgürlüklerinden vazgeçerek özgürleşmek mümkün değildir. Özellikle inançlar adına yapılan bu tür zorlama ve koşullandırmalar, temelde yaşama aykırıdır! 

Demokratik olması gereken seçimlerde oyları çalmanın bir yolunu bulabilirler. O çalıntı oylarla asla seçim kazanamayacak olan partiler iktidar olabilirler. Bu yetmezmiş gibi, iktidarı elden bırakmamak için akla, hayale gelmedik hukuk dışı ve ahlak dışı yol ve yöntemler uygulayabilirler. Tüm bunları, halktan aldıkları vergilerle ve halka ait olan kaynaklarla, üstüne üstlük; halk için yaptıklarını ileri sürebilirler(!) 

Erk önemlidir. Erk kullanarak paylaşıma karar vermek ise, yaşamsal bir öneme sahiptir. Hukukun üstünlüğü temelinde ve kurumlar aracılığıyla paylaşım yapılırsa sorun olmaz. Yapılan iş ve işlemler, ilkeler doğrultusunda ve denetime açık bir biçimde yapıldığında, sorun olmayacağı açıktır. Oysa bu ülkenin varlıkları çalındı ve yağmalandı. Yatırım adı altında, öncelikli ve gerekli olmayan projelerle, sürekliliği hukuka aykırı biçimde olan “tiksindirici borçlar” düzenlenerek; çalışanların ve çalışacak olanların gelirlerine el koymuş oldular. Bugünümüzü ve yarınlarımızı çaldılar. Mavilikleri, yeşilleri ve yaşam üreten doğamızı çaldılar. Çocuklarımızın umutlarını ve hayallerini çaldılar ve torunlarımızın yaşayacağı ülkeyi çaldılar(!) 

  

Bu ülkenin doğası, yolları, suları, madenleri, fabrikaları, kamu malları, tarımı, tarihi, eğitimi ve sağlığı ve yaşantıları çalındı. Cumhuriyeti, laikliği ve modern yaşama biçimini değiştirilirken; yasa dışılıklar, hukuka aykırılıklar egemen kılındı. Örgütlü cehalet, yaşamın her alanını, gözümüzün içine baka baka ele geçirdi(!) 

 Orduyu çalmadan önce itibarsızlaştırdılar; tek tek ele geçirip, bütününe sahip oldular... 

Hukuku ve adaleti yok ederken önce kuvvetler ayrılığını çaldılar. Kurumlar tek tek düşürülüp, ele geçirilerek etkisizleştirildiler. 

Meclisin bütçe hakkını çaldılar. Vatandaşlar ödedikleri vergilerin hesabını soramaz oldu; bilgiye erişim hakkını çaldılar! 

Devletin kurumlarını tek tek avladılar ve işlevsiz kıldılar. Kurumları çalışmayan devlet kötürüm oldu. Var gibi gözüken devleti yok ettiler, kâğıt üzerinde kalan anayasayı işlevsiz kıldılar. Yasaları uymaları gereken değil, muhalefetin uyması gereken buyruklara dönüştürdüler. Ve bütün bunları, gözümüzün içine baka baka yaptılar(!) Yaptıkları yetmemiş olmalı ki; daha da yapmaya devam etmekteler(!) 

Kendi inançlarının en üstün inanç olduğu; üstün inancın sahipleri olarak kendilerini gördükleri için, ötekileştirdiklerinden daha üstün olduklarına inandılar(!) Bunun için, “hak” sadece onlarla sınırlı olduğu varsayıldı; ötekilerle ilişkilendirilemeyeceğini ileri sürerek uyguladılar(!) Sonra bu fasit döngü, saçma düşüncelerin(düşüncesizliğin) sahiplerini, yaşamın merkezine yerleştirdi. İlerlemek adına, onlarca yıl gerilere savrulduk! Onurlu bir yaşamı sürdürebilmek için, yaşadığımız bu olumsuzluklardan ders almamız gerekir.