Savaş hiçbir koşulda istenir olan değildir. Gerçekleri öldürerek işe başlayan savaş, varlıkları yok ederek yoluna devam eder. Savaş, insanlığın en yıkıcı, en kıyıcı ve yok edici eylemlerinden biridir. “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Diyen Atatürk aynı zamanda şu saptamayı da yapmıştır: “ Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadığı sürece, harp bir cinayettir!” Savaşlarda bu cinayetler tasarlanarak işlenir(!) Bu nedenle iyi savaştan söz edilemez.
Savaştan sadece insanlar zarar görmez; doğa ve tüm varlıklarda zarar görür. Bu nedenle savaş, tasarlanmış bir yıkıcılıktır. Bu yıkıcılığın nedeni, daha fazla pay alma istemidir. Yani, her savaşın ve çatışmanın temelinde “paylaşım” vardır. Her paylaşım, ardıl paylaşımları tetikler. Bozuk niyete gerekçe üreten çok olur! Üretilmiş gerekçelere inananlarda olur(!)

SAVAŞA HAYIR!
Bir ev ölüsü, ocağı sönmüş, acısı sönmemiş!

Ölümün nefesi enselerindeyken;
Savaşın ölümünden kaçmaktalar…
O ara kız yavaşlayarak ağlamaya başlar.
Ve Ukraynalı kadın der ki, kızına;
“Şimdi koşalım kızım, sonra ağlarız!”

Savaş gerçeklerin çıplak halidir.
Bu gerçeğin utancı nasıl silinir ki?
Hangi yüz bu lekeyi kabul eder?
Ve hangi yürek ve hangi insanlık?


Barış tüm insanlığın ve doğanın yararınadır, ancak savaş sadece çıkarcılara yarar sağlar. Küresel barışın önündeki en büyük engel, savaştan çıkar sağlayan; sağladıkları çıkarlarla güç ve konumlarını pekiştirenlerdir. Uluslar üstü tekeller savaş kışkırtıcılığı yapabilirler. Güç her koşulda ve bir biçimde iktidar ile ilişki kurma gereği duyar. Dahası güç sürekli olarak iktidara akarak varlığını güvenceye alır. Zaten güç iktidar demektir. Savaş baronları(silah tekelleri, enerji şirketleri, ilaç tekelleri) var olduğu sürece gerçek bir barıştan söz etmek güçleşmektedir. Farklı bir açıdan bakıldığında ise; sınıfsal farklılıklar var olduğu sürece, savaşlar kaçınılmazdır!
 
Barış, tüm insanlığın gözetim ve denetimine bırakılan ve yaşamdan sonra gelen ama yaşamın insan onuruna yaraşır biçimde sürmesi için olmazsa olmazların önde gelenidir! Dünya insanlık ailesinin en kaçınılmaz hak ve ödevlerinin önde geleni; sürekli bir barışı tüm koşullarıyla sağlamak ve sürdürmektir.