Sır nedir diyecek olursak, bunun konularına göre birçok tarifleri yapılabilir. Genel, özel, hukuki tarifleri vardır. Bunları bir de çeşitlerine göre ayıracak olursak gurup ve alt guruplarıyla beraber yirmi çeşide ulaşır.
Sırrın özel tarifini yapacak olursak :”Kişinin, ailenin, toplumun,görevin, vatanın ve devletin güvenliği, menfaati ve savunması ile ilgili bütün işler ve bilgilerin ifşası (açıklanması) aleyhimize ve tehlikeli olacak her şey.” olarak ifade edilebilir.
Sır üzerine peygamberler, büyük din adamları, yazarlar tarafından birçok veciz sözler ve hadisler söylenmiştir. Bu konuda birçok atasözümüz de mevcuttur. Örneğin : “ Açma sırrını dostuna, dostunun dostu vardır o da söyler dostuna.” sözü toplumun bütün fertleri tarafından teyit edilir. Ama iş uygulamaya gelince mutlak başarı sağlanamaz. Bireyin gevezelik, boşboğazlık, çekinmemek, tedbirsizlik ve bilgiçlik yapması gibi durumlardan dolayı sırrı bilmeden ifşa eder. Bu da kendisine, başkasına veya yurduna felaketler getirebilir.
“Söylenmesi gereken şeyi, söylenmesi icap edene ve icap ettiği zaman söylenmelidir.” kalıbını kendimize prensip edinmemiz gerekir. Lider ve idareci pozisyonunda olan kişiler ise bu konuda daha hassas davranmak zorundadırlar. Aksi halde başarılı olamazlar. Fatih Sultan Mehmet Han: “ Kafamdan geçenlerden sakalımın bir teli haberdar olsa hepsini kestiririm.” dediği tarihte kayıtlıdır. Tarihte Fatih Sultan Mehmet Han ve Cengiz Han sırlarını saklamakta, planlarını gizlemekte hassas davrandıklarından çok başarılı olmuş hükümdarlardandır.
Kişi kuvvetli bir irade ile sırlarını saklamasını bilirse hayatta daima başarılı olur. “ Söz ağzımızda iken biz ona hakimiz, sarf ettikten sonra o bize hakim olur.” sözü herkes tarafından benimsenerek, kendi prensipleri arasına alınırsa başarının ruhunu yakalamış olur.
Devlet sırlarının ifşası ise kesinlikle yasaktır. Bununla ilgili olarak Türk Ceza Kanununda 12, Devlet Memurları Kanununda 4, T.C. Anayasasında 2 madde mevcuttur. Medeni hukuk açısından da meslek sırrı vardır. Meslek sahipleri kişilerle ilgili sırları ifşa edemezler. Örneğin bir doktor hastasına ait sırları, hastanın rızası olmadan açıklarsa, hastanın kişilik haklarına tecavüz etmiş sayılır. Bu nedenle hasta maddi ve manevi tazminat isteyebilir.
Conficius : “Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman olunur.” diyerek yüz yıllar öncesinden günümüze ışık tutmuştur. Atalarımız : “ Taş taşı, laf taşıma.” Corneille ise : “ Dedikodu basit insanların eğlencesidir.” demiştir.
Sır üzerine yazmak bir gazete köşesinde çok yetersiz kalacaktır. Her kim olursa olsun, sır üzerine söylenen atasözlerine, özdeyişlere uyduğu müddetçe hayatta gerçekten başarılı olacak, huzurlu ve mutlu bir ömür sürecektir.
Satırlarımıza Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu güzel beyitiyle son verelim.
“ Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara;
Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgara.”
---------------------------------------------------------------------
BİR EŞİ OLMALI İNSANIN
Mevsimler kokusunu getirmeli
Rüzgârlar onun sesini
Geceler gelecek diye heyecan malı yüreği
Yüreği yanıp tutuşmalı eve dönerken
Kapı tokmağına eli deyince bir haz almalı
Çöl güneşi sıcaklığında olmalı yüreği
Bir eşi olmalı insanın
Ellerinden tuttuğunda gözleri buğulanmalı
Sevecen bakışlarıyla özlemini çekmeli sevdanın
Hasretle bekleyen bir eşi olmalı insanın
Bazen gönül romanında kaybolmalı
Bazen aşk ateşine yanmalı
Her zorluğa göğüs germeli
Severse yürekten sevmeli
Kısacası
Mezar taşına iki damla gözyaşı bırakan
Bir sevdiği olmalı insanın
Sevdiği günden ölümüne dek
Bir eşi olmalı insanın.
Hüseyin ZEYBEK – DİDİM
---------------------------------------------------------
BİR GÜVERCİN UÇUR
Bir güvercin uçur mezar taşıma
Yarınlar Toprak'ta güldü desinler
Bir yudum su damlat yanı başıma
Bahar'ı görmeden öldü desinler.
Toprak hangar olur yiğidi yutar
Ne ocağın yanar ne tütün tüter
Makam mevki para saltanat biter
Gemi son Liman'da kaldı desinler
Bir yıldız sağılır sararır yaprak
Kızıl kuru olur üstünde toprak
Sevgili adresim çıkmaz bir sokak
Sevenler meçhule daldı desinler.
Şatafat la düşer yolcu yollara
Bir kaç çelenk boyun eğer sallara
Beyaz kefen rağbet etmez allara
Seven sevdiğini buldu desinler.
Bir karanlık çöker gözlerde fere
Eşin dostun öfke duyar kadere
Yunus'lara selam olsun bin kere
Şair'im vizeyi aldı desinler....
Mehmet GÜVEN –İZMİR
---------------------------------------------------------
ÖL DESEN ÖLÜRÜM
Dağlara taşlara sordum ben seni
Senden başkasını görmez ki gözüm
Yeter ki bilsinler seni seveni
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm.
Aşık olacağım zaten belliydi
Gözlerim ırmaktı sevda seliydi.
Seni seven yürek belki deliydi
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm.
Gönül toprağıma yağmurlar yağsın.
İyi ki dirisin, iyi ki sağsın
Elimin altında sen bana bağsın
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm.
Vazgeçemem asla seni sevmekten
Öyle gülümse ki içten, yürekten
Döner miyim artık ben bu erekten
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm.
Bilirim altının tam değerini
Yüreğimde çoktan aldın yerini
Sevemem dünyada başka birini
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm.
Yüreğinden beni itme ne olur
Ben sana aşığım gitme ne olur.
Ayten’e kötülük etme ne olur
Öl desen ölürüm ciddi bu sözüm...
Ayten SOĞANCI BOZKIR – SÖKE
---------------------------------------------------------
MİHRABIMSIN
Kalbim yerli yerinde, mihrap yerinde değil
Mekânı, kararı yok, nazı bitmez pek ehil
Durup bir takdir et yorma sevgilim beni
Mihrabımsın diyerek aziz tuttum hep seni
Sense ayrılık verdin, başka bir keremin yok.
Çiçek elimde kaldı, koklayan, seveni yok.
Neden attın kuyuya, eller neden semada!
Seni yaşatan sevgi, unutulmaz kenarda.
Niçin ağlayayım ben, neden çekelim hüzün?
O, miraca yükselmek, gülmek ne tatlı öğün.
Feyizli nur, parla bir, açılsın bahtım, önün.
Yerlere atıp gitme, üzme ağlatma bugün.
Sevgilime sırt dönmem, yaban gül derleme.
Ezberleme el ismi, hicran istemem verme.
Bir doğru yol, çare bul, vuslata doyur beni
Mihrabımsın diyerek aziz tuttum hep seni.
Abdullah BEDELOĞLU –NAZİLLİ
---------------------------------------------------------
ŞEHİT MEZARI
Bugün bir şehidin mezarını açtım,
"Vatanı bırakıp kaçamam" yazılı,
Künyesin okudum safına geçtim,
"Can verdim vatandan geçmem" yazılı.
Nemlenmiş topraklar iz yeri belli,
Gözlüyor hedefi göz yeri belli,
Canlanmış dudaklar söz yeri belli,
"Vatanı namustan seçmem" yazılı.
O günden biridir nöbet izliyor,
Koynunda bir name onu gizliyor,
Değdiğim her yeri yara sızlıyor,
Şahadetsiz şerbet içmem yazılı.
Namesin okunur candan izledim,
Yarası çok derin kandan izledim,
Daha taze kanar dünden izledim,
Gözümden damla yaş saçmam yazılı.
Nizamoğlu o gün benim önümde,
Hayali karşımda gözü gözümde,
Hasret ikrarımda gerçek yüzümde,
"Namertlere kapım açmam" yazılı.
Vahdettin IŞILDAK –BURSA
---------------------------------------------------------
YIKTIN BÜTÜN DÜNYAMI
Şarkımızı dinlerken inleyen o kemanda
Oluverdin aniden başkasının özeli
Senden başka kimseyi sevmediğim zamanda
Yıktın bütün dünyamı ey güzeller güzeli.
Hasretini çekerek günlerim hep uzarken
Eski sevgililerle aramızı bozarken
Son sevgilimsin diye sana şiir yazarken
Yıktın bütün dünyamı ey güzeller güzeli.
Beyazları çıkarıp karaları giyerek
Hiç haberim olmadan bir naneler yiyerek
İzin istemiyorum senden artık diyerek
Yıktın bütün dünyamı ey güzeller güzeli.
Yâd ellerden birine gonca güller dererek
Acı, tatlı günleri ayağıma sererek
Bodrum’da buluşmaya kesin karar vererek
Yıktın bütün dünyamı ey güzeller güzeli.
Eski bir sevgilinle yeni aşk yaratarak
Hayal kırıklığına son anda uğratarak
Ağrımayan başımı şiddetli ağrıtarak
Yıktın bütün dünyamı ey güzeller güzeli.
Albeni AKÇAY – NAZİLLİ