Bir alışveriş merkezinde ayaküstü “reel politik” bir tartışma:
-Bu ne pahalılık yahu, Ukrayna ile Rusya savaşmıyor da sanki biz savaşıyoruz.
-Başımızda Mansur Yavaş gibi biri olmalı.  Kılıçdaroğlu O’na bir şans tanısa, ikinci bir Atatürk çıkar.
-Yavaş’ın halk arasında bir karşılığı var mı?
Tartışma Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı olup olmaması ekseninde sürüp gitti.
Politik düzlemde kamuoyu kurtarıcı olarak hep kişilerden medet umuyor.  Oysa aslolan sistemdir, sınıflı toplum aşamasındayız.
Açalım.
Kapitalist sistem içindeyiz.  Adı üstünde kazanan kaymak tabaka kapitalistler/sermaye kesimidir.  Sistem öyle düzenlenmiştir ki, sermayenin karı tartışılmazdır; başta emekçi sınıf olmak üzere diğer toplum bileşenlerinin üretimden aldığı pay,yönetim basamaklarındaki konumu buna göre ayarlanır.  Parlamentolardan çıkan yasalar hep sistemin sahipleri lehinedir,illaki!
Ülkemiz bağlamında sadede gelelim.
Kapitalizmin emperyalist aşamasında kapitalist bir ülke olamadık, ona eklemlendik. İçteki sömürü çarklarına bir de emperyalist sömürü eklendi, katmerli oldu anlayacağınız.  Üretemiyoruz, onlardan alıyoruz.  Onların parasına bağımlıyız,hep kaybeden tarafız.  Dış ve iç politikada onlar yönlendirici oluyor, iktidar olmak onların icazetinden geçiyor.
6’lı ittifak iktidar olduğunda durumda uzun vadede bir değişiklik olmayacak, sorunlarımızın ana kaynağı emperyalist sömürü sürüp gidecektir.
Bir garip durum : “sistem” deyince kapitalizme olağanüstü şartlanmışlık var.  Başka bir seçenek dillendirilmiyor.  Atatürk’ün önderlik ettiği  “üçüncü dünya kalkınmışlık örneği” bir yakın geçmişi yaşadık.
Unutuldu mu?