Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 99 uncu yaş gününü kutlayacağımız şu yıla kadar hangi badireleri atlatarak bugüne geldiğini bir kez daha hatırlatmamızda yarar olduğunu sanıyorum. Kıymetli okurlar, bu kadar önemli konunun gazetenin bir köşesine sıkıştırılarak anlatılmanın ne denli zor olduğunu sizlerin taktirine bırakıyorum. Gelin hep birlikte sözcükler koridorlarında düne doğru yolculuğa çıkalım.
    Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kurucusu, Baş Mimarı ve Ulusal Savaşımızın Baş Komutanı olan Mustafa Kemal (ATATÜRK), bu zor görevi üstlendiği zaman, Anadolu bir cadı kazanı gibi için için kaynıyordu. Mustafa Kemal, şunu çok iyi biliyordu ki gecikmenin bedeli ağır olabilirdi, belki de Türk Ulusu dünya tarih sahnesinden siline bilirdi. Bu nedenle Ulusal Savaşımızı dünya kamuoyunda meşrulaştırmak ve yeni kurulacak devletin anayasal temelini oluşturmanın yolu TBMM’ni toplamadan geçmekte olduğunu çok iyi biliyordu, ilk meclisi kurma emrini verdi. 
    Açılış programı Mustafa Kemal tarafından hazırlanmış, 21 Nisan 1920 tarihli “çok hızlı” bir tel emri bildirim halinde Kolordu Komutanlıklarına, 61. Tümen Komutanlığına, Nazilli’de Albay Refet Bey’e bütün İllere, bağımsız sancaklara, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti merkez kurullarına ve belediye başkanlıklarına gönderilmiştir. 
    Bu bildiri, bu program, konunun dinsel inançlara, geleneksel alışkanlıklara Müslüman Türk halkının duyarlılığı ve bağlılığı göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Meclis’in açılışına tüm ülkede kutsal bir anlam ve yorum getirilmek amacıyla kaleme alınmıştır. 
    Bu, bir büyük önderin; aklı, neyi, ne zaman, nasıl yapacağını bilen bir büyük politikacının yöntemidir. Bunu yaparken hiç unutmadığı, adım adım, hazırlıya, hazırlıya, sindire, sindire, köprüleri ata ata ulaşmak istediği bir amaç vardır. Bu amacın gerekleri hiçbir zaman savsaklanmamış, unutulmamış, uygulanmıştır. 
    Hazırlanan ve tüm yurda yayılan program uyarınca Meclis 23 Nisan 1920 Cuma günü saat 14.00’te en yaşlı üye (1845 doğumlu, o gün 75 yaşında olan ) Emekli Milli Eğitim Müdürü Sinop Milletvekili Şeref Avkan ‘ın başkanlığında toplanmıştır. Ulusal Meclis’in adı günlerde henüz konmuş değildir; ancak geçici başkan Şeref Avkan’ın açış için söylediği “ Ulusumuzun tam bağımsızlık içinde, içte ve dışta yazgısını üstlendiğini ve kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum” cümlesinde “ Büyük Millet Meclisi” adını kullanmıştır. Meclis’in adı ancak 25 Nisan’da Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Şükrü Bey, tarafından hazırlanan “Hıyaneti Vataniye  Kanunu  - Yurda Kıyma Yasası” nın  29 Nisan’da Meclis’çe kabul edilmesiyle dolaylı yoldan yasallaşmıştır. 
    Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin birinci döneminde ne kadar milletvekilinin görev aldığı, bunlarının ne kadarının son Osmanlı Meclisi’nden geldiği, ne kadarının yeni seçimden çıktığı kesinliğe kavuşmamıştır.( Türkiye Cumhuriyet Tarihi- Prof. Karal)
    Seçildikleri halde bazı milletvekilleri çeşitli mazeretler göstererek meclise katılamamışlardır. Ben bunlardan sadece birinin üzerinde duracağım, çünkü bölgemizin milletvekilidir. Maraş- Pazarcık 1887 doğumlu Süleyman Ağa oğlu Peşe Yakup Hamdi Bozdağ, Maraş’tan milletvekili seçilmiş, fakat Pazarcık’taki Kaymakamlık görevini sürdürmek istediğini söyleyerek Meclis’e katılmamış, görevinden istifa etmiştir. 
    Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk günkü açılış toplantısına ancak 120 kişi katılabilmiş, Meclis çalışmaları bunlarla başlayabilmiştir.     Meclis, 2 Mayıs tarihli oturumunda hükümet kuruluşu ile ilgili “ Büyük Millet Meclisi İcra Vekilleri (hükümet üyeleri)’nin Sureti İntihabına (seçim biçimine) Dair Kanun “ görüşülerek kabul olunmuştur. Bu yasaya göre Meclis’in 3-4 Mayıs tarihli oturumlarında seçim yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk hükümeti kurulmuştur. İlk meclis 318 kişiden oluşmaktadır. Bunlar mesleklerine göre şöyle dağılmışlardır. 94 memur, 67 hoca, 50 zabit, 47 çiftçi, 21 mühendis, 19 hukukçu, 15 doktor ve 5 ‘de aşiret reisi bulunuyordu. 

İLK HÜKÜMET
Meclis Başkanı ve Hükümet Başkanı Mustafa Kemal (Atatürk) Ankara Milletvekili 
Şeriye Vekili Mustafa Fehmi (Gerçeker) Efendi Bursa Milletvekili 
Müdaffai Milliye Vekili Fevzi (Çakmak) Paşa Kozan Milletvekili 
Hariciye Vekili Bekir Sami (Kundu) Bey Tokat Milletvekili 
Maliye Vekili Hakkı Beyiç (Bayiç) Denizli Milletvekili 
İktisat Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey Kastamonu Milletvekili
 Nafıa Vekili İsmail Fazıl (Cebesoy) Paşa Yozgat Milletvekili
Adliye Vekili Celalettin Arif  Bey Erzurum Milletvekili
Dahiliye Vekili Cami (Baykut) Bey Aydın Milletvekili 
Erkânı Harbiye Umumiye Vekili İsmet (İnönü) Bey Edirne Milletvekili
Maarif Vekili Dr. Rıza Nur Bey Sinop Milletvekili
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili Dr. Adnan (Adıvar) Bey İstanbul Milletvekili 

Yapılan oylamada hükümet üyeleri meclisten şu oyları aldılar.
 İsmet İnönü 129, Dr. Adnan Adıvar 127, Bekir Sami Kundu 121, Fevzi Çakmak 118, Yusuf Kemal Tengirşek 99, Cami Baykut 96, Celalettin Arif 83, Mustafa Fehmi Gerçeker 80, İsmail fazıl Paşa 79, Hakkı Behiç Bayiç 74, Dr. Rıza Nur 65 oy almışlardır. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuş, hükümetini seçerek çalışmaya başlamış; ulusal eylem yasal olarak da hukuksal bir temele oturmuş; ulusun yazgısı ve geleceği için ulus adına tüm yönetime el koymuştur. 
    Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduktan ancak dokuz ay sonra 20 Ocak 1921’de yazılı bir Anayasa çıkarıp yürürlüğe koymuştur. O tarihe kadar Ulusal Meclis kendi kararlarını vererek çalışmış. Meclis Anayasal açıdan, şartların gereği başlangıçta adı söylenmemiş olmasına karşın bir ”Kurucu Meclis “gibi olağanüstü yetkilere sahip olarak görev yapmıştır. 
Yapılan bir dizi savaşlar sonunda “Misakı Milli”(Ulusal Ant) ile belirlenen topraklar artık geri alınmış, ülkenin bütünlüğü sağlanmıştır. Bunun hukuksal düzenlenmesi Lozan Barış Konferansı’ndaki görüşmelerde tamamlanacak, Barış Antlaşmasıyla da uluslararası güvenceye bağlanacaktır. 20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Konferansı Genç Cumhuriyetin uluslararası düzeyde diplomatik alanda başarıyla geçirdiği çetin bir sınavdır. Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’de imzalanmıştır. Lozan Konferansına İsmet (İnönü)  Paşa’nın başkanlığında Dr. Rıza Nur, Hasan (Saka)  Bey’ler ve 21 danışman, 11 Türk gazetecisi gitmiştir.  
23 Ağustos 1923’te Lozan Barış Antlaşması Meclis’çe onanmış, İtilaf (Anlaşık) Devletlerin 2 Ekim 1923’te İstanbul’daki son kalıntıları da çekip gitmiş, 6 Ekim 1923’de Türk ordusu İstanbul’a girmiştir. 


ANKARA’IN BAŞKENT İLAN EDİLMESİ VE ELÇİLİKLERİN ANKARA’YA TAŞINMASI OLAYI
Başkent değiştirmek başlı başına büyük bir karardır. Başkent, devletin beyni durumundadır. İnsanın bütün sinir sisteminin beyinde toplanması gibi, devletin bütün örgütleri de başkentte düğümlenir. Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının merkezidir başkent. Yasalar başkentte çıkarılır, kararlar başkentte verilir, buyruklar başkentten yayılır. Kısacası, devlet başkentten yönetilir. Başkent devletin dış ilişkilerinin de merkezidir. Yabancı elçiler başkentte otururlar, yabancı devlet adamları resmî ziyaretlerini başkentte yaparlar, yabancı devletlerle anlaşmalar başkentte hazırlanıp imzalanır. Devletin yönetim merkezi, karargâhı, çarpan kalbi, düşünen beyni durumundadır başkent. Dolayısıyla başkent değiştirmek, her zaman, her yerde önemli olaylardan sayılır. 
Ankara’nın başkent seçilmesi daha da ilgi çekici ve anlamlı bir olaylardan biride, Ankara’nın sosyolojik - siyasi yapısı idi. 1920’lerde Ankara, keçisi, kedisi ve armudundan başka pek bir şeyi olmayan; tozlu, sıtmalı bir Anadolu kasabası görünümündeydi. İstanbul ise oldum olası imparatorluklar başkentiydi. İstanbul, bin küsur yıl Doğu Roma—Bizans İmparatorluğu ve beş yüz yıl kadar da Osmanlı İmparatorluğu başkenti olmuştu. Ankara ile İstanbul arasında dağlar kadar fark vardı. Ankara gibi sönük bir Anadolu kasabasının anlı şanlı İstanbul’u başkentlik tahtından indirmesi, sıska bir gencin yılların başpehlivanını yere serivermesi gibi şaşırtıcı bir olaydır.
Yoğun tartışmalara rağmen 13 Ekim 1923’te Ankara başkent ilan edilmiş, ama savaşta yendiğimiz ülkeler başta olmak üzere bu kararı tanımamışlar evet yanlış okumadınız bu kararı ret etmişler. Çünkü Osmanlı döneminde, hepsinin büyükelçiliği eski başkent İstanbul’dadır. Temsilciliklerini Ankara’ya getirmeyi reddederler. Türk hükümeti sürekli çağrıda bulunur ama sonuç değişmez. 
Dünya diplomasi tarihinde böyle bir olay olmamıştır. Direnenlerin başında İngiltere vardır Fransa, İtalya ve diğerleri takip etmektedir. Nedenleri açıktır; “Cumhuriyet rejimi tutmayacak ve çökecektir. Dolaysıyla, İstanbul yeniden başkent olacaktır. Büyükelçiliği Ankara’ya taşımaya gerek yoktur.”  
Aradan 2 yıl geçer. 1925 yılında Anakara’ da sadece 2 büyükelçilik vardır. Sovyetler Birliği ve Afganistan. Genç Cumhuriyet rejimi, bunu bir onur sorunu yapar. Sürekli girişimde bulunur ama sonuç alamaz. 
İstanbul’daki İngiltere Büyükelçisi Henderson, Londra’ya şöyle yazıyor: 
“Ankara’nın başkent olarak kalması, Mustafa Kemal’in plan ve ihtirasları için gereklidir. Ben bugünkü Büyük Millet Meclisi’nin 2 yıllık ömrü olacağını ve Ankara’nın da en az 2 yıl başkent kalacağını sanıyorum. İstanbul’un çekim gücü fazladır ama Türk hükümetini tekrar Boğaz kıyısına çekebilmek için 2 yıldan fazla zaman geçebilir.”    
Aradan tam 6 uzun yıl geçer ve direniş cephesi 1929 yılından önce İtalya ile çökmeye başlar. Bu ülke, büyükelçiliğini Ankara’ya taşımaya karar verir. Ardından Fransa çözülür. İngiltere, büyükelçiliğini İstanbul’dan Ankara’ya 1930 yılında, Ankara’nın başkent oluşundan tam 7 yıl sonra getirir. İşte, Ankara’nın başkent olmasında sonra yaşadığı serüvenin küçük bölümü böyle. 
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, başka devletlerde tarih içinde başkent değiştirmişlerdir. Başkent değiştirmek veya yeni bir başkent kurmak, bir devletin egemenlik hakkıdır. Başkenti değiştirildi diye cezalandırılan dünyada bir tek Türkiye olmuştur. Ankara’yı başkent yaptı diye yeni Türk rejimi yıpratılmak, devrilmek istenmiştir. Türk’ün en doğal hakkı, adeta suç görülmüştür. Türk Ulusu bu en doğal hakkını kabul ettire bilmek için akla karayı seçmiştir.    
Genç Cumhuriyet rejimini kabul etmemek için Avrupa her yönteme başvurmuştur. Ama sonuç Türk Milletinin zaferi, diplomasi alanda da perçinlenmiştir. O gün tepemize binenler, aynı işi şimdi farklı yöntemlerle yapmıyorlar mı?          
 29 Ekim 1923’te saat 20.30’da Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni devletin adını koymuş TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, İlk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK ve ilk Başbakanı İsmet İNÖNÜ, seçilmişlerdir. 
Nice yıllara.

          
         
        Faydalanılan Kaynaklar

       Bir Başkentin Doğuşu (Bilal Şimşir)
      Atatürk’ün Hatıraları (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
      Türk Devrim Tarihi (Prof. Dr. Suna Kili)
      Türkiye Cumhuriyetleri Hükümetleri (Kasım Öztürk)