Bu yazıyı,  05 Mayıs 2015 tarihinde yazmıştım.

O tarihten bugüne köprünün altından çok sular geçti.

Yazımı tekrar güncelleyerek yazmamın nedeni de süreç içinde ülkemizi siyasal, sosyal ve nüfus yapısı bakımından etkileyecek önemli değişimlerin olmasındandır…

Siyaset bir ölçüde yaşamın kendisi ve siz de yaşamın içindesiniz… İnsanoğlunun kendi mutluluğunu ve geleceğini arayışının da bir yoludur siyaset…

Ülkemizin sorunlarına da seyirci kalamıyorsunuz, bu yöndeki kaygılarınızı kaleme almaya kendinizi bir ölçüde mecbur hissediyorsunuz…

Şimdi gelelim 6 yıl önceki yazımın güncelleşmiş haline…

2050 yılına doğru Türkiye’nin demografisinde -nüfus yapısında-  önemli değişikler olacağını sayısal veriler ortaya koyuyor…

2050 yılına şurada 29 yıllık bir süreç var…29 yıl her ne kadar bir ülkenin yaşamında kısa bir dönem olarak algılanıyorsa da; bu süreçte Türkiye birçok yeni gelişmelere ve yapısal değişimlere doğru yol alacak gibi gözüküyor…

Kamuoyu Araştırma Şirketi; KONDA’nın sahibi Tarhan Erdem (18 Nisan 2013) Radikal‘deki köşesinde Kürt nüfusuyla ilgili olarak bir araştırmanın sonuçlarını yazmıştı.

Erdem, toplam nüfusu 75 milyon 630 bin olan Türkiye’nin yüzde 17,7’sinin Kürt olduğu söylüyor. (Şimdi nüfusumuz 84 milyon, buna göre orantı yapabiliriz.)

Kürt nüfusu içinse  13 milyon 400 bin rakamını telaffuz ediyor.( Orana göre güncellemeye göre günümüzde yaklaşık 15 milyon)

Erdem, bu rakamı  veriyor ancak,  bazılarına göre bu rakam gerçeği yansıtmıyor.

Ayrıca gerçeğin ne olduğunu bilmek de pek mümkün görünmüyor.

Zira sağlıklı bir araştırma için her şeyden önce özgür ve demokratik bir ortamın oluşması gerekiyor.

Bu olmadan  telaffuz edilen rakamlar tahminden öteye bir anlam taşımıyor.

Öte yandan Avrupa Birliği için yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de ‘9 milyonu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, 11 milyonu da batıda olmak üzere toplam  20 milyon Kürt yaşıyor.

Bazı Kürt enstitüleri, araştırmacı ve siyasetçileriyse Türkiye’deki Kürt nüfusunun 22–25  milyon arasında olduğunu söylüyor.

Dünya çapında tanınmış tarihçi ve siyaset bilimcisi Mehrdad İzadi ise Kürt nüfusunun Türkiye‘nin genel nüfusu içindeki oranının %24, 1  olduğunu söylüyor. (Bu oran mevcut durumda 20 milyon Kürt‘e denk geliyor)

İzadi’ye göre;  24,1’lik oran 2050 yılında  yüzde 44, 7’ye çıkacak ve Türkiye‘deki Kürt nüfusu 50 milyona ulaşacak.

Bu şu anlama geliyor; 2050 yılında Türk ve Kürt nüfusu eşitleniyor süreç içinde de Kürt nüfusu, Türk nüfusunu geçiyor…

HDP’nin de bu gerçekleri göz önüne aldığını ve siyasetini de bu yönde geliştirdiğini-geliştireceğini- düşünüyorum…

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde nüfus planlanması yapılmıyor… Bunu PKK istemediği gibi dinci örgütler de istemiyor…

Yıllardır nüfus planlaması  politikası izleyen ülkemizin batı kesiminde yaşayan nüfus bir çocuk veya çok nadiren de iki çocuk yapıyorlar…

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin nüfusu diğer bölgelerimize göre daha genç nüfustan oluşuyor… Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizdeki nüfusun 15/8(onbeşte sekizi) seçmen iken, diğer bölgelerimizde bu oran 15/10(onbeşte on ) oranındadır. Bu durum Doğu ve Güneydoğu nüfusunun daha genç ve üretken (üreme yönünden) olduğunu gösteriyor…

Ülkemizdeki hane sayısının 19 milyon 481bin 678 olduğu ve ortalama hane büyüklüğünün ise 3,8 kişi olduğu belirtiliyor… Hane büyüklüğü bölgelerimize göre de farklılıklar göstermektedir… Hane büyüklüğü Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde 5 – 8kişi arasındayken, Batı illerimizde ise 2,9 – 3,2 arasındadır… Örnek olarak: Şırnak İlimizde ortalama hane kişi sayısı 8 iken, Çanakkale ilimizde 2, 9 kişidir… TÜİK kişi başına düşen oda sayısı verilerini de açıklamış… Türkiye ortalaması salonlar dâhil 1,1 kişi iken bu oran Şırnak ilimizde 2,2, Çanakkale ilimizde de 0,8 kişidir

Cumhurbaşkanının üç çocuk istemesinin nedenleri de ülkemizin nüfus yapısıyla yakından ilgilidir diye düşünüyorum… Avrupa ülkelerinde, Amerika, Kanada, Avustralya, Japonya ve Güney Kore’de nüfus azalma yönünde seyir etmektedir…80 milyonluk Almanya’nın nüfusunun 2050 yıllarında 63 milyona düşeceği hesaplanıyor… Aynı şekilde 20. Yüzyılın başında Bulgaristan’da 2,9 milyon Bulgar, 800bin Türk ve 60bin Roman yaşıyorken, Şimdilerde 7,5 milyon nüfusa sahip Bulgaristan’da tahminlere göre 2050 yılında 800bin Bulgar, 1,2 milyon Türk ve 3,5 milyon Roman’ın yaşayacağı tahmin ediliyor… Görüldüğü gibi Bulgaristan’da da Bulgarlar azınlık durumuna düşüyorlar…  Türkiye’nin nüfusu da hiçbir zaman yüz milyona ulaşamayacak gibi gözüküyor… Bu arada iki çocuğun nüfusa artırmadığını, üç ve daha fazla çocuk sahibi olmanın nüfusu artırdığını belirtelim…2011 verilerine göre ülkemizde kadın başına düşen çocuk sayısı 2,02 dir ki;( nüfusun sabit kalabilme oranının 2,10 olduğunu da belirtelim) -TÜİK verilerine göre verileri güncellersek: Toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2020 yılında 1,76 çocuk olarak gerçekleşti. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2020 yılında 1,76 oldu. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10'un altında kaldığını gösterdi. 

 Güncellenen rakamlarla bu veriler süreç içinde nüfusumuzun artmayacağı, gerileyeceği yönündeki önemli bir işarettir…

Tüm bu veriler şunu gösteriyor Kürt nüfusu hızla artarken, Türk nüfusu geriliyor ve 2050 yılında da Kürt Nüfusu, Türk nüfusuyla eşitleniyor ve geçmeye başlıyor.

Diğer taraftan yaklaşık yarısını 0-18 yaş grubunun oluşturduğu Türkiye’de kayıtlı geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 16 Eylül 2021 tarihi itibarıyla toplam 3 milyon 710 bin 497 kişi olduğu belirtiliyor… Genç nüfusun çoğunlukta olduğu Suriyelilerin süreç içinde doğum hız oranlarıyla nüfuslarının daha çok artacağı ve Suriyelilerin Türkiye’de kalıcı olarak kalacağı görüşü ağırlık kazanmaktadır…

Ayrıca Afganistan’da Taliban’ın Şeriat uygulamalarından kaçan çok sayıda Afganlı’nın sığınağının da Türkiye olacağa benziyor…

Bunun yanında ülkemizde yetkililerin belirttiğine göre 300bin Afgan göçmen var. Yeni gelişmelerle bu sayının hızla artacağı belirtiliyor…

Nüfus artışıyla birlikte siyasal yapılanmalarda da bir değişiklik olacağı kaçınılmaz görünüyor… Siyasi iktidarın Kürt oylarıyla belirleneceği bir döneme doğru gidiyoruz…

Görünen köy kılavuz istemiyor… Bu coğrafyada hep birlikte kardeşlik ve barış içinde yaşamaya devam etmek zorundayız. Yaşadığımız coğrafyanın ve toplumsal yapının göstergeleri de bu… Birlikte yaşamanın yolunu da şimdiden oturup konuşmak zorundayız…

Şimdi konuşmazsak, 2050 yılında sandıktan çıkan sonuçlara göre zorunlu olarak konuşacağız…

Neden otuz yıl bekleyelim… Herkesin mutlu olacağı güçlü birlikteliği kurmak için hepimiz bir gayret gösterelim…

Yaşadığımız coğrafya bizim kaderimizdir ve bize de birlikte barış içinde yaşamayı emretmektedir… 

Bu yazı, sadece bir ön kestirim -bir öngörüdür-… Kesinlikle ayrımcı, ırkçı, hiçbir grubu dışlamayı ve en üste çıkarmayı da amaçlamış değildir… Bu yazıyı bu gözle okumuş olduğunuzu umuyorum…