Çanakkale Savaşı’nı bilmeyeniz yoktur.( Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti konumundaki İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaş sonucundan iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.)

 Yarbay Hüseyin Avni Bey                   57. Alay Sancağı

Yarbay Hüseyin Avni Bey:  (d.1874, Manastır - ö.13. Ağustos 1915,        Gelibolu Yarımadası,  Çanakkale) Çanakkale Savaşı'nda 57. Piyade Alayı'nın komutanı. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı ve Cumhuriyet Senatosu Başkanı Emekli Orgeneral Tekin Arıburun'un babası. 1874 yılında günümüzde Makedonya sınırları içinde bulunan Manastır şehrinde doğdu. Kaymakam olan babasının adı Ali, annesinin adı Fatma'dır. Fatma Zehra Hanım'la olan evliliğinden Mehmet Tekin adında bir oğlu ve Melek adında bir kızı olmuştur. 1889 yılında  Mekteb-i Harbiye'ye girdi. 6 Mayıs 1892 tarihinde piyade sınıf 94'üncüsü olarak mülâzım-ı sâni rütbesiyle mezun olduktan sonra, aynı yıl 15 Mayıs'ta 3. Ordu'nun 18. Nizamiye Alayının, 3. Tabur 2. Bölüğünde görevlendirildi. 8 Ağustos 1895 tarihinde mülâzım-ı evvel rütbesine terfi etti ve 33. Alay'ın 3. Tabur 4. Bölüğüne tayin edildi. 1897'de Osmanlı-Yunan Savaşı'na katıldı. 23 Mayıs 1897 tarihinde  Priştine 20. Redif Livası'nda karargâhında yardımcı subay olarak göreve başladı. 10 Ocak 1898 tarihinde yüzbaşı oldu ve 38. Redif Alayı'nın 2. İştip Taburu 1. Bölük komutanlığına getirildi. 22 Ağustos 1904 tarihinde kolağası rütbesine yükselerek 90. Redif Alayı'nın 3. Tabur komutanlığını üstlendi. 1908 Haziranında Binbaşı rütbesiyle 17. Nizamiye Alayının 3. Tabur komutanı oldu. 11 Temmuz 1912 tarihinde 7. Kolordu İdare Heyeti 3. Şube Müdürlüğüne tayin edildi. Kısa süre sonra, 8 Ekim 1912 tarihinde başlayan Balkan Savaşı'na katıldı. 12 Ocak 1914 tarihinde 23. Alay Komutan Yardımcılığı görevine getirildi.
Çanakkale Kara Muharebelerinin ilk günü olan 25 Nisan 1915 tarihinde Yarbay Mustafa Kemal'in emriyle Conkbayırı mevkisine gelerek, emrindeki 57. Alay ile yaptığı taarruzla 27. Alay'ın yardımına yetişti ve Anzak birliklerinin ilerlemesinin durdurulmasına büyük katkı sağladı. Daha sonra 57. Alay Sancağı'na Altın-Gümüş Kılıçlı İmtiyaz, Liyakat Madalyaları, Kılıçlı Mecidi Nişanı ile Osmaniye Nişanı, Türk Harp ve Alman Demir Haç madalyaları takıldı.
1915 yılının Ramazan Bayramı'nın ikinci günü (kimi kaynaklara göre birinci günü) olan 13 Ağustos tarihinde, günümüzde mezarının bulunduğu vadinin kuzeybatısındaki Kesikdere'de bulunan karargahına bir obüs mermisinin isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Karargahı yakınlarına gömülen cenazesi, daha sonraki yıllarda oğlu Tekin Arıburun tarafından bugünkü yerine taşındı.   Ayrıca Yarbay Hüseyin Avni Bey'in üniforması İstanbul Harbiye Müzesi'nde sergilenmektedir.
Mezarın ayakucu tarafında dikdörtgen bir kaide üzerinde mermerden yapılmış Alay Sancağı bulunmaktadır. Binbaşı Avni olarak tanınır. Çanakkale Muharebelerinin en şanlı alayının komutanıdır. Alayın tamamı bu muharebelerde şehit olmuştur. Muharebenin başladığı günkü mevcudundan sağ kalan yoktur. Bu muharebe aynı zamanda dünya savaş tarihinde bahsedilen beş büyük çıkarma savaşlarından birisidir. 
Dünya Askeri Savaş Literatürüne Girmiş Beş Büyük Çıkarma.
1- 1905’de Rus Çarlığınca Kore’de başlatılan Japonya çıkarması.
 2- 1915’de Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı topraklarında yaptıkları Çanakkale Çıkarması 
3- 1941 Japonların ABD’nin Hawai’de kiPearl Harbor limanına yaptığı hava hücumu 
4- 1944 Müttefiklerin Almanlara karşı Fransa’nın Normandiya sahillerine yaptığı çıkarma 
5- 1950 Birleşmiş Milletlerin Kore’ye yaptığı çıkarma 
Bu Çanakkale savaşı, yeni doğacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin aynı zamanda önsözüdür.  Bu kadar önemli savaşta elbet ki çok garip ve ilginç olaylar cereyan etmiştir. Bende bir tanesini siz okurlara sunmak istedim.
 Yine bu savaşın içinde yer alan Osmanlı’nın Çanakkale’de ki 57 inci alayını tarih bilen herkes hatırlar. Bu alayın komutanı Manastırlı Yarbay Hüseyin Avni Bey ve yardımcılarından biride  Elbistanlı Yarbay(Kaymakam) Şevki Bey’dir. Bu alay komutanlarının  yönetiminde essiz bir savunma örneği vererek Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır.  Alayın tamamı bu muharebelerde şehit olmuştur. Muharebenin başladığı günkü mevcudundan sağ kalan yoktur. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’de 13 Ağustos 1915'de bir top mermisiyle şehit oldu. Yerini alan Elbistanlı Alay Komutan yardımcısı Yarbay Şevki Bey, Kara Yörük Deresi'nde yaralanan bir askerinin bulunduğu bölgenin ateşe tutulması nedeniyle askeri kaldırmak istemeyen sıhhiye erlerini yönlendirmek için yaralı askerin bulunduğu yere doğru giderken göğsüne isabet eden bir düşman piyade mermisiyle şehit olmuştur. 13 Ağustos 1915'te Alay Karargâhı üzerine düşen bir obüs mermisiyle şehit olan Yarbay Hüseyin Avni Bey'in üniforması İstanbul Harbiye Müzesi'nde sergilenmektedir.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi Tarih Bölümü Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat’ın çalışmalarından öğrendiğimiz ilginç bir olayı sizlere aktarıyorum. “Savaşın bitiminden 30 yıl sonra Çanakkale’yi ziyaret etmek isteyen bir subayın anlatımıyla ortaya çıktığını dile getiren Erat, olayı şöyle yazmaktadır. Avustralya’da yaşayan Anzak’lı Çanakkale gazisi olan subay, 30 yıl sonra 1945 yılında bu savaştığı yerleri görmek ister. Bunun için Türkiye’ye gelir. Ancak o yıllarda savaş alanlarını gezmek yasak.” Çünkü savaştan sonra 38 sene ziyaret edilmemiş, savaş alanlarının bazı yerleri köylülere tarla olarak verilmiş. Tarlaları sürerken ortaya çıkan mühimmatlar hurdacılara yok pahasına satılmış adeta tarih yağmalanmış. 1950 yıllarından sonra dönemin hükümeti kıyılara vurmuş olan savaş gemilerini jilet fabrikalarına,  topları da hurdacılara satmıştır. Çanakkale’nin tarih laboratuvarı bilinçsiz yöneticiler tarafından yok edilmiştir.” 
Neyse konumuza dönelim, yasak olduğundan izin için ailesi ile birlikte Genelkurmay Başkanlığına müracaat eder. İzni 57inci Alayın komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in oğlu olan o günlerde Genelkurmay Başkanlığında Hava Dairesi komutanı Tekin Aruburun üç gün izin verir, yalnız bir şartla der “Benim babam Çanakkale şehididir, dönüşünüzde sizleri Ankara’ya evime bekliyorum “. Avustralyalı subay savaş alanını gezer hatıralarını anar ve izin sonunda verdiği söz üzerine Ankara’ya Tekin Arıburun’un evine gider. Misafirlere Tekin Arıburun babasının şehit düştüğünde 8 yaşında olduğunu söyler, babasının salonda asılı duran üniformalı resmini gösterir. O an Avustralyalı savaş gazisi subay resme bakar ayağa fırlar ve haykırır. “Hanım hanım sizlere sık sık anlattığım esir düştüğümde çadırında bulunduğum komutan var ya bu O “ Tekin Paşa şaşırır. 30 yıldır babasının arkadaşlarından savaşta yaşananları dinlemektedir. Olayı Tekin Paşa anlatmaya başlar. “Çıkarmadan sonra esir alınan iki Anzak subayı 57 inci Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in çadırına getirilir, tir tir titremektedirler. Alay Komutanı bilgi alabilmek için onlara ikramda bulunur.  Onların üzerinde tabanca, fildişinden dürbün ve İncil gibi çıkan eşyalar alınır. Ancak titremeleri devam etmektedir. Gösterilen ilgiden sonra esir subaylar rahatlarlar. Ancak bir tanesi Avni Bey’in etrafında dolaşmakta, dil bilmediği için derdini anlatamamakta. Sonra gönderilirler.” Subay hayretler içinde dinlemekte, anlatılanların hepsinin doğru olduğunu beyan eder. Tekin Paşa, sorar ”Babamın etrafında neden dolandığınızı merak ediyorum” der. Misafir subay, “ Bakın bugün hayattayım, diğer arkadaşım da Avustralya’da yaşamaktadır. Babanız bize misafir gibi muamelede bulundu. Bugünümüzü ona borçluyuz. Çadırında bu asil muameleden sonra hicap duydum, bizzat babanıza söyleyemedim, fakat bizi esir alanlara işaretle anlatmıştım. Şimdi size buradan anlatıyorum. Çıkarmadan bir gün önce Limni Adası’nda bizlere hitap eden ordu komutanı “ Sakın Türklere esir düşmeyin, ölene kadar çarpışın. Türkler yamyamdır, sizi yerler” dedi. Bizler de o gün çadırda yeneceğimiz günü bekliyorduk. Ancak, Türklerle harp etmekle asil bir milleti yakından tanımış ve vatanları için ne büyük fedakârlıklara katlandıklarını görmüştük.” 
Tekin Paşa, hemen sordu” Babamın çadırındayken, neden etrafında dolaşıyordunuz, babamda bunu çok merak etmiş ama cevabını bulamamış.” Subay başını öne eğerek cevap verdi. “ Biz Türkleri yamyam olarak bildiğimiz için babanızın kuyruğu var mı?  diye kuyruğunu arıyorduk.” Bu cevap karşısında Tekin Paşa, kahkahalara boğulur. Daha sonra babasından kalan eşyaların içinde olan iki Anzak subayına ait fildişinden yapılmış dürbünü, İncil’i ve tabancayı Anzak subayına verir.  Bu durum karşısında subayın gözleri dolar ve boğazı düğümlenir konuşamaz, artık sözün bittiği yerdedir. Kahvelerini içerek, Türkiye’de yeni bir dost kazanmanın verdiği bir hazla ülkelerine gitmek üzere yola çıkarlar.