İnanmanın temelinde inanılabilir yalanların olduğu bilinir. İnandırıcı yalanların kitlelere iletilmesi medyanın görevidir. Oysa biz devletin temel organlarını sayarken; yargı, yasama ve yürütmeye dördüncü kuvvet olarak medyayı eklemekteydik. Başlangıçta sermayenin türevi olan medya, doğrudan sermayeye evirilince, işlevi de değişti(!)Artık temel işlevi, kazanmak isteyenlere, inanılabilir ambalajlarla hizmet üreterek kazanmaktır. Bu yaklaşım son derece sınıfsal bir yaklaşımdır. Kazananlardan yana olmak aynı zamanda kaybedenlerin olması gerektiğini benimsemekle olanaklıdır.
Yenidünya düzeni dendiğinde, kurumsallaştırılmak istenen bir düzensizlikten söz edildiğini biliyoruz. Özelleştirme, Kuralsızlaştırma, güvenceden yoksun bırakmanın, anladığımız anlamda bir düzen ile bağdaştığı söylenebilir mi? Bu doğrudan doğruya bir düzensizlik düzenidir. Yenidünya düzeninin özelliklerine ben itibarsızlaştırmayı da ekliyorum. Yalnız bu itibarsızlaştırma, emperyalizmi, kapitalizmi ve öteki sömürü biçimlerini önceler. Rekabetin başladığı noktada yaşama damgasını vurmaya başlamıştır. Yani, çok eski bir araç. Çıkarcı egemenler bundan her zaman yararlanmasını bilmişlerdir. Öncelikle toplumun aydın kişileri ve yeniliklerden yana olan bireylerine karşı kullanmışlardır. Aynı şekilde yaygın olarak sivil oluşumları hedef almaktadırlar.  Oysa sivil oluşumlar, otoritelere rağmen ve onlara karşı olan en doğal oluşumlardır. Kuvai Milliye bu tür oluşumların en tipik örneklerinden biridir.
Prof Dr. Selin Sayek Böke, neoliberalizme ilişkin şu açıklamayı yapmıştır:                                                                                                                                                                         “Özet olarak, en genel hatlarıyla neoliberalizm toplumsal olanı değil bireysel olanı öne çıkartan, kamu yararını değil piyasa kazançlarını yücelten bir anlayış. İşte bu anlayışı siyasi, ekonomik ve sosyal düzlemde hakim kılmak için özelleştirme, kuralsızlaştırma, güvencesizleştirme süreçleri ve küçülme adı altında devleti yeniden yapılandırma yolu ile kök saldı neoliberal düzen. İddiası oydu ki devletteki bu yeniden yapılandırma demokrasiyi ve katılımcılığı da güçlendirecekti. Egemen güçlerin açık siyasi tercihleri sonucunda kullanmayı seçtikleri tüm bu politika araçları neoliberal düzenin hayatın kılcal damarlarına kadar sızmasına yol açtı.
Ve sonuç… Sonuçta neoliberalizmin ekonomiye ve siyasete ilişkin vaat ettiklerinin hiçbirisi gerçekleşmedi! Gerçekleşmediği gibi var olan refahın bölüşümü, sosyal adalet ve demokrasi düzeylerinde de ciddi yıkımlara ve hasara yol açtı!”(SELİN SAYEK BÖKE) https://ikinciyuzyildergi.com/2022/07/29/
Genellikle değişim talepleri bünyesinde yeniden paylaşım barındırır. Bu yeniden paylaşım öncelikle onu önerenlerin çıkarlarını güvenceye alır. Medya bu noktada devreye girer. Görevi, egemenlerin çıkarlarını topluma, toplum çıkarı ambalajıyla sunmaktır(!)

Özelleştirmeler, mülkiyetin sınıfsal temelde el değiştirmesidir. Toplumsal mülkiyet bağı koparılan bireyler farkına varmadan, sudan çıkarılarak susuz bırakılan balıklara dönerler. Yani kendilerine hissettirilmeden yaşam bağları koparılmış olur. Aynı zamanda söz ve katılım hakları da ellerinden alınmış olur ki, bu onları paylaşımlardan yoksun bırakmaktır!
Bugüne dek özelleştirmelerle ilgili olarak verilen sözler tutulmadı. Hizmetin kalitesi yükselmedi. Uygun fiyat hiç görülmedi. Tekelleşmeler engellenmediği için, tek belirleyici konumuna yükseldiler. Yeni yatırımlar yapılmadı. İstihdam sağlanmadı. İşten atılmalara engel olunmadı. Sözleşmelerin uygulanması gerektiği gibi hiç denetlenmedi(!)
Egemenlerin demokratik düzenlemelerle başı hoş değildir. İlle de bir kural konacaksa; onu kendileri ve kendi çıkarlarını güvenceye alacak biçimde düzenlerler(!)