Tür­kis­tan­lı Timur, nam-ı diğer Aksak Timur büyük bir im­pa­ra­tor­luk ku­ra­rak ta­ri­he iz bı­rak­mış bir “Fatih”tir. Ancak ağır­baş­lı­lı­ğı­nın gös­ter­ge­si olan tüm so­fu­lu­ğu­na kar­şın za­lim­di. Fet­het­ti­ği ül­ke­ler­de taş taş üs­tün­de bı­rak­mı­yor, sonra da ye­ri­ne bir şey koy­ma­dan ül­ke­le­ri tam bir kar­ga­şa­lı­ğın ku­ca­ğın­da bı­ra­ka­rak gi­di­yor­du. Bu­nun­la da kal­mı­yor; gi­der­ken ya­nın­da dö­ne­min emek sa­hi­bi seç­kin us­ta­la­rı­nı- ör­ne­ğin, ipek do­ku­ma­cı­la­rı, usta iş­çi­le­ri, cam­cı-çöm­lek­çi­le­ri- be­ra­be­rin­de gö­tü­rü­yor­du. Buna ay­dın­lar, sa­nat­çı­lar, bilim adam­la­rı dahil. Söz ye­rin­dey­se o ül­ke­nin içini bo­şal­tı­yor­du. Ya­nı­sı­ra “cihat” adına yüz­bin­ler­ce insan kı­lıç­tan ge­çi­ri­li­yor­du. O’nun se­fer­le­ri son­ra­sın­da İran’ın, Hin­dis­tan’ın, Ana­do­lu’nun ça­ğı­na göre büyük ge­liş­me gös­ter­miş şe­hir­le­ri bir ha­ra­be yı­ğı­nı­na dön­müş­tür.
Timur’un dör­dün­cü ne­sil­den to­ru­nu Hü­se­yin Bay­ka­ra, uzun dönem hü­küm­dar­lı­ğı­nı yap­tı­ğı Ho­ra­san’ı bu tah­rip edil­miş ül­ke­ler ara­sın­da bir vaha yap­mış­tır. Bay­ka­ra Doğu ta­ri­hi­nin en iyi­lik­se­ver hü­küm­da­rı ola­rak adını du­yur­muş­tur. Çağ­daş­la­rı ara­sın­da mer­ha­me­ti ve yu­mu­şak­lı­ğı ile bi­li­nir. Sa­ra­yı­na sa­nat­çı­la­rı, bilim adam­la­rı­nı top­la­mış; O’nun za­ma­nın­da baş­kent Herat, Doğu’nun rö­ne­san­sı­nı ya­şa­mış­tır.
Ta­ri­hin bir dö­ne­min­de aynı im­pa­ra­tor­luk için­de iki zıt du­ru­mun oluş­ma­sı, yö­ne­ti­min be­lir­le­yi­ci özel­li­ği­ni gös­ter­mek­te­dir. Yö­ne­ti­ci var­dır; yı­kın­tı­la­rın için­den ba­yın­dır bir ülke çı­ka­rır. Yö­ne­ti­ci var­dır; ba­yın­dır olan ne varsa tah­rip eder, ül­ke­yi ha­ra­be ha­li­ne ge­ti­rir.
Gü­nü­müz­de ül­ke­nin kötü yö­ne­ti­min­den yurt­taş­la­rı so­rum­lu tu­tan­lar az de­ğil­dir. Bi­raz­cık insaf te­ra­zi­si­ne vu­ra­cak olur­sak; “kö­tü­lük” biraz da yö­ne­ti­ci­le­rin “kötü” ol­ma­sın­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. Tatlı sözü var, akıl çelen med­ya­sı var, pi­rinç/ma­kar­na gibi “ik­ram­la­rı” var. So­nuç­ta halk­bir şe­kil­de kan­dı­rı­lı­yor. Akıl başa ge­lin­ce de atı alan Üs­kü­dar’ı geç­miş olu­yor.
İnsan bu; kavun değil ki kok­la­yıp kabul ede­sin, di­yen­ler ola­bi­lir. Si­ya­se­tin ta­bi­atın­da var, kan­dır­mak/kan­dı­rıl­mak. İş odur ki, bir defa kan­dık­tan sonra ders alıp kan­dı­rıl­ma­mak. Bizde ne yazık ki, bir defa değil, on­lar­ca kez kan­dır­ma sah­ne­si ya­şa­nı­yor.
O kadar da zor değil. Yö­ne­ti­ci ola­cak­la­rın sö­zü­ne değil, özüne bak­ma­lı. Ha­ya­tı, yap­tık­la­rı, iliş­ki­le­ri iz­le­nir­se; bir yerde onun nasıl bir insan ol­du­ğu an­la­şı­lır. Kolay ol­ma­ya­bi­lir de. Ancak yö­ne­ti­ci seç­mek pa­zar­dan kar­puz-ka­vun seç­me­ye ben­ze­mi­yor.