Adına karar vermek bir hastalık belki, ama bazen bir zorunluluk; bir yük, bir sınav, bir aynadır. O anlar gelir ve karar veren yücelir ya da yitip gider. Adına karar vermek siyahla beyazı bünyesinde barındırır…
Ama karar, çıkarın gölgesinde doğarsa, adalet susar. Objektiflik, bir pusula olmalı, yönü hakka dönük. Umuttan, gerçekten ve gelecekten yana olan pusula. Sularla iyiye, güzele ve doğruya akan…Yaşamda sevince, yaprakta yeşile ve güllerle gülümseyen olmalı.
Ebeveynler, çocuklar adına konuşur, ama her söz, her karar doğru mudur? Hayır. Yığınla saçmalık, yığınla iyi niyetli ama eksik hüküm. Akıl süzgecinden geçmeyen inandırma temelli uydurmalar. Altı yaşında bir çocuk nasıl evlendirilir ki? Hangi yargı ebeveynlerin suçunu çocuklarına yükler?...
Yerinde karar, erdemin izidir. Ama erdem, temel hakları gözetmeden yalnızca bir süs olur. Bu süs çoğu zaman yaşama yük olur.
Varlık sürdürmek, ötekiyle kurulan bağda saklıdır. Farkındalık, paylaşmakta, dayanışmakta, sürdürmekte hayatı.
Karar veren, namuslu olmalı, dürüst, onurlu ve her koşulda adil.
Temsil eden, kendisi için ne istiyorsa, temsil ettiği için de onu istemeli. Çünkü hak, tekil değil, çoğul bir yankı.
Ve işte burada başlar yaşamın ortak dili: duygudaşlık.
Bir kuşun kanadında, bir suyun akışında, bir ağacın kökünde aynı hak yankılanır.
Yaşam birlikteliği, yalnızca bir tercih değil, bir zorunluluktur. Ahlak, tüm varlıklar için ortak bir sorumluluk.
Karar verirken, yalnızca insanı değil, rüzgârı, toprağı, göç eden balığı, suskun taşı da düşünmeli.
Çünkü farkındalık, ayrımsız paylaşmakla başlar. Ve paylaşmak, yaşamın kendisidir.
Adına karar vermek en yaygın hastalıklardan biridir. Buna ihtiyaç duyulan anlar vardır mutlaka ve o anlar, adına karar verenleri yüceltir. Burada olması gereken; karar vericinin kendi çıkarları doğrultusunda karar vermemesi ve verilen kararın objektif olmasıdır. Ebeveynler çocukları adına karar verir, bu kararların her koşulda yeterli ve tutarlı olması söz konusu değildir. Çünkü bu amaçla verilmiş yığınla saçma sapan karar var. Bu kararlar yerinde ise, karar vericinin erdemliliğini gösterir. Aslında adına karar verme olgusunda olmazsa olmaz bazı temel kurallar var, bu kuralların önde geleni temel hakların gözetilmesidir. Temel haklar varlık sürdürümü ile ilişkilidir. Varlık sürdürürüm ise, öteki varlıklarla olan ilişkilerin gözetilmesini gerektirir. Bu farkındalıktır. Farkındalık ayrımsız paylaşmanın, güvenceli dayanışmanın ve sürdürülebilirliğin olmazsa olmazıdır. Adına karar verme konumunda olanların; namuslu, dürüst, onurlu ve her koşulda adil olmaları gerekir. Temsil eden kişi, kendisi için istediklerini, temsil ettikleri için de istemelidir…
Bu arada ahlak nedir sorusunun yanıtına bakmak gerekir: Ahlak bir öznenin var olanları ve olabilirlikleri toplamından oluşur. İstem, beklenti, tutum ve davranışlar, ahlakın sınırlarını belirler. Bu noktada şunu söyleyebiliriz; ahlak özünde bir yaşama biçimini gösterir. Ahlak özünde bir ideolojik tavır alıştır. Kapitalist, sömürüyü yaşamın gereği sayar. Emekçi, artı değere el koymayı bir korsanlık olarak görebilir. O zaman, ahlak toplumsal gibi gözükse de özünde sınıfsaldır. Burjuva ahlakı vurgusu boş bir anlatım değildir.
Doğal yaşama aykırı olmayan akılcı ve saygılı davranışlar ahlaklı olmanın gereğidir. Ahlak, tavır, tutum ve davranıştır; özgür iradi tavır alıcıya ilişkin beklenti ve güvendir. Ahlak; algı, ön görebilirlik, değişim ve uyum esnekliğidir. Yaşama ilişkin sorumluluğun davranışsal hali yani beklenti ahlaktır. Sonuç olarak söyleyebileceğimiz şey, adına karar verenlerin ahlaklı olmasıdır…