Batı'nın Beğendiği Türk Olmak: Taner Akçam Üzerinden Bir Tartışma
Bu durum yalnızca Akçam'a özgü değil. Türkiye dışına çıkan pek çok entelektüel, uluslararası meşruiyet kazanabilmek için önce kendi ülkesini "suçlar", ardından kendisini "doğruları cesurca söyleyen kahraman" olarak pazarlama yarışına girer. Ne gariptir ki, bu cesaret çoğunlukla yalnızca Türkiye'ye karşı sergilenir. Aynı kişiler, yaşadıkları Batı ülkelerinde sistemik ırkçılık, yerli halkların marjinalleşmesi ya da polis şiddeti gibi konulara neredeyse hiç değinmezler. Bunun nedeni; eleştirelliğin Batı'da belirli konular için teşvik edilirken, bazı konular için "cezalandırılmasıdır". Bu sınırlar içinde biçimlenen bir eleştiri, ne kadar evrensel olabilir?
Ünlü tarihçi Edward Said'in dediği gibi; entelektüel, yalnızca muktedire karşı çıkan değil, aynı anda eleştirdiği yerde kalmayı göze alandır. Diaspora entelektüelliği ise çoğunlukla bu riskten kaçar. Akçam'ın da içinde bulunduğu bu pozisyon, bir tür "güvenli eleştiri alanı" oluşturur. Eleştirilen Türkiye'dir, ama konuşulan yer Washington, Berlin ya da Paris'tir. Bu durumda hangi "hakikat rejimi"nin içinde konuşulduğu, apayrı bir tartışma konusudur.
Taner Akçam ve benzerleri için son bir söz:
Entelektüel olmak, bir ülkeye karşı değil; dünyanın her köşesinden ortaya çıkan adaletsizliğe karşı durmaktır. Her yerde... Her koşulda... Her ortamda... Herkes için...