BİLGİYE ERİŞİM

Bilgi güç demektir. Bilginin sağladığı güç, yönetme ve kazanma olanağı sağlar. Bu noktada kısaca bilginin irdelenmesi gerekir. Bilgi, sıradan ve bilimsel bilgi olarak ayrıma tabi tutulabilir. Güncel veya sıradan bilgi, kaba gözlem ve yaşantılardan sağlanan çıkarsamalardır. Burada önemli olan bilimsel bilgidir. Bilimsel bilgiyi gündelik bilgiden ayıran bazı temel özellikler var; Bilimsel bilgi tüm bireyler için geçerli olan(evrensel) nesnel bilgidir. Bu nedenle bilimsel bilgi dünya insanlık ailesinin ortak hazinesidir. Bilimsel bilgi akla ve mantığa dayanır. Şüphe(bilimsel) ve sorular bilginin yolunu açar. Her yeni bilgi, daha yeni bilgilere yol açar. Bilginin gelişimi, kesin bilginin olamayacağını ve değişimin değişmezliği gerçeğini bir kez daha kanıtlar!

Bu kadar önemli olan bilginin sadece yönetimin ve yönetimi belirleyen bir sınıfın tekelinde olması kabul edilebilir değildir. Egemenlerin tekeline giren bilgi genel çoğunluktan faklı yol ve yöntemlerle saklanır ise ve buna sır adı verilir. Sır olgusu genellikle sınıfsal bir yaklaşımdır. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir.

Bilgiye erişim üçüncü kuşak haklar arasında, dayanışma ve kolektif haklarla birlikte anılır. Ancak burada kritik bir ayrım var: bilgiye erişim yalnızca dayanışmanın bir parçası değil, aynı zamanda diğer tüm hakların kullanılabilmesi için önkoşuldur. Yasalar önünde eşitlik, bilgi ve kültür düzeyinin çakışması koşullarında uygulanabilir olur.

Birincil öncelik: İnsanların eğitim, sağlık, çevre, adalet gibi alanlarda haklarını talep edebilmesi için önce bilgiye ulaşabilmesi gerekir. Bilgi olmadan hak bilinci gelişmez.

Demokratik işleyiş: Katılım ve denetim, ancak şeffaf bilgi akışıyla mümkündür. Bilgiye erişim, yurttaşın karar süreçlerine katılabilmesinin temel aracıdır. Katılım, çağdaş yönetimlerin olmazsa olmazıdır.

Eşitsizliklerin azaltılması: Bilgiye erişim, ekonomik ve sosyal adaletsizlikleri görünür kılar ve bunlara karşı kolektif mücadeleyi mümkün hale getirir. Bilgi farklılığı eşitsizliğin başlangıcıdır. İsabetsiz yönetimler bilgisizlikten beslenir.

Bu nedenle, bilgiye erişim üçüncü kuşak hakların bir parçası olarak değil, tüm hakların üzerinde duran bir anahtar hak olarak vurgulanmalıdır. Dayanışma, çevre hakkı, barış hakkı gibi kolektif haklar ancak bilgiye erişim güvence altına alındığında gerçek anlamda kullanılabilir.

Bunu anlaşılır bir biçimde şöyle özetleyebiliriz: “Bilgiye erişim, yalnızca dayanışmanın bir unsuru değil; tüm temel hakların kapısını açan anahtardır. Hakların bilincine varmak ve onları talep edebilmek, ancak bilgiye erişimle mümkündür.”

Hakların kapısı vardır,

Ama anahtar bilgidir.

Anahtar yoksa kapı kilitli kalır,

Dayanışma bile içeri giremez.

Anahtar bulunduğunda ise

Tüm haklar ışığa çıkar.

Işık olarak bilgi: Aydınlatıcıdır, karanlığı dağıtır. Görünmeyeni görünür kılar. Ama aynı zamanda kör edici olabilir; fazla yoğun ışık gözleri kamaştırır. Burada bilginin hem özgürleştirici hem de baskıcı potansiyeli var.

Su olarak bilgi: Akışkandır, hayat verir. Bir damla bile yaşamı sürdürebilir, ama aynı zamanda sel olup yıkıcı da olabilir. Su gibi bilgi de paylaşılmadığında durgunlaşır, çürür; dolaşımda olduğunda ise canlılık yaratır.

Frekans olarak bilgi: Görünmez ama hissedilir. Titreşimdir, rezonans yaratır. İnsanlar arasında bağ kurar, kolektif bir ritim oluşturur. Frekans metaforu bilginin iletişim ve ortak titreşim boyutunu öne çıkarıyor. Kimi zaman birdenbire bir şeyler sezinleme ve algılama halleri hepimizin tanık olduğu şeylerdendir. Bu örtük iletişimler frekans etkisidir. Üstün ileticiler ve duyarlı alıcılar bu yeteneği öne çıkarır.

Bilgi, ışık gibi doğar, su gibi akar, frekans gibi titreşir—ve her üçünde de özgürlüğün yankısı vardır.

Bilgi, ışık gibi doğar—karanlığı deler, gözleri uyandırır.

Su gibi akar—taşları aşındırır, toprağa can verir ve her damlasında

adaletin yankısı vardır.

Bir ışık, bir su aynı anda hem başlangıç hem de sürekliliktir.

Burada ışık doğumun, su ise sürekliliğin metaforu oluyor. İkisi birleşince bilgi hem başlatıcı güç hem de yaşamı taşıyan akış haline geliyor.

Kişisel doğuştur ama anlamlı olabilmesi için kolektif olması gerekir. Bilgi bir şeyleri istendik biçimde değiştirdiğinde anlamlı ve etkili olur. Bilginin faydalı biçime dönüştürülmesi, yararlı olduğunda somut olarak görülür ve algılanır.

Kişisel doğuş, kendi içindeki ışığın yanmasıdır; ama o ışık tek başına kalırsa kısa ömürlü olur. Su gibi akıp başkalarıyla birleştiğinde, yani kolektife karıştığında, anlam kazanır. Bu ikilik aslında bilginin özünü gösteriyor: kişisel kıvılcım ve kolektif akış.

Şöyle bir şiirsel dokunuşla ifade edebiliriz:

Bilgi, ışık gibi doğar içimde—

Bir kıvılcım ve tek bir nefes.

Ama su gibi akar dışarı,

Başkalarının ellerine,

Başkalarının susuzluğuna.

Kolektif bir nehirde

Damla olurum,

Işığım çoğalır,

Ve anlam bulur.

Burada kişisel doğuşu kıvılcım olarak, kolektif akış ise nehir olarak değerlendirildi. Böylece bireysel ışık, toplumsal suyla birleşiyor. Bu tanıdık akarlar istenen ve özlenen yarınlara gider…