BİZİM HALLERİMİZ.

OLAĞAN ve OLAĞANÜSTÜ. Olağan, doğal akarlarda koşulların belirlediği biçimde olmakta olanlardır. Her olay ve olgu bir veya birden fazla neden bileşkesine dayanır. Bu bir zorunluluktur. Hal böyle olunca, olağanüstünün bilinen kısmı olağan; görülmeyen ve kavranamayan kısmı da olağanüstüdür. Dolayısıyla, olağanüstü diye bir şey yoktur. Ayrıntıyı görmeyen ve farklılıkları algılamayanlar, kendilerini ifade etmekte ve olayları kavrayıp aktarmada zorlanır. İşte tam da bu noktada jokerler devreye girer(!) Genel doğrular ve temel haklar doğrultusunda planlanmış ve istendik sonuçlar almaya yarayan tasarımlar siyasettir. Siyaset her koşulda varlıklarla ve yaşamla ilişkili ideolojik yaklaşımdır. Var olmasına karşın siyasetin dışında olan bir varlık gösterilemez. Hayatta olması gerekenler olurken, olması istenenler konusunda katkı yapmak olasıdır. Yaşamda olması gerekenler biz farkında olmasak da olmaya devam eder. Bu nedenle mucize olabilen ya da olabilecek olan değildir; olması gerekendir. Yani, doğada olması gerekenler olduğu için, “mucize” denen bir şey yoktur. Yaratabileceğimiz hiçbir güç mucize yaratamaz! Çünkü yaratılan, gücü kendinden olan değildir, kendisine güç atfedilmiş olandır. Doğal olaylar, kendi akarlarında yoluna devam eder. Bu olaylar bizim algı alanına girdiğinde; anlayıp kavradığımız kısım doğal, algılayamadığımız kısım ise, mucizedir. Bu olguyu anlaşılır kılan bir atalar söylemimiz şöyle der; “Şeyh uçmaz ama, müritleri uçurur(!)” Bir başka söylemimiz de şunu söyler; “Keskin zekâ keramete kıç attırır!”

Olağanüstü ’nün toplumsal işlevi: İnsanlar neden olağanüstüye ihtiyaç duyar? Belki belirsizlikle baş etme, korkuları yatıştırma, iktidarı meşrulaştırma gibi işlevleri var. Bu yönüyle olağanüstü, siyasetin de bir aracı haline gelir. Olağanüstü, aslında bilginin eksikliğinin adıdır. Bilim ilerledikçe “mucize” diye adlandırılan şeyler doğal yasaların içine çekilir. Mucize bir yetmezlik tamamlayanıdır. Yetersizlerin yetmezliklerini mucize varsayımı tamamlar. Bir başka açıdan bakıldığında, mucize, olağan olmayan paylaşımın adıdır. Maddi varlıklara el koyanlar, manevi değerleri köpürterek yoksullara bırakır(!)

Olağan ve Olağanüstü: Görünürlük ve Yanılsama

Olağan, doğanın kendi akışıdır; olağanüstü ise bu akışın gözden kaçan yüzü. Bilgi sınırlarımız daraldığında, olağanüstü diye adlandırırız aslında bilmediğimizi. Her mucize, cehaletin maskesidir; her keramet, algının eksikliğinden doğar. Olağanüstü yoktur; vardır, olağanın görünmeyen tarafı.

Siyaset, bu yanılsamayı en çok kullanan alandır. Bir toplumun olağanüstü beklentisi, iktidarın en güçlü aracıdır. “Mucize vaatleri” ile halkın arzuları yönlendirilir; “olağanüstü hal” ile korkular yönetilir. Oysa siyaset, olağan olanın tasarımıdır; yaşamın akışına müdahale değil, onunla uyumlu bir düzen kurma çabasıdır.

Kültür ve Dil: Olağanüstünün Söylemi

Dilimizde “keramet”, “mucize”, “olağanüstü” gibi sözcükler, aslında olağanın bilinmeyen yüzünü adlandırır. Atalarımızın sözü boşuna değildir: “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur.” Burada olağanüstü, inançla yaratılan bir yanılsamadır. Bir başka deyişle: “Keskin zekâ keramete kıç attırır.” Yani akıl, olağanüstüyü çözer; olağanüstü, olağanın içinde erir.

Sonuç: Olağan İçindeki Dönüşüm

Mucize yoktur; vardır, olağanın gözden kaçan yüzü. Olağanüstü yoktur; vardır, olağanın bilinmeyen tarafı. Ve olağan, kendi içindeki dönüşümle zaten en büyük mucizedir. Beklemek yerine görmek, görmek yerine anlamak, anlamak yerine dönüştürmek gerekir. Çünkü olağan, her an yeniden doğan olağanüstüdür ki, bu yaşamın özüdür.

Olağan ve Olağanüstü: Aforizmalar:

  • Olağan, doğanın kendi akışıdır; olağanüstü, bu akışın gözden kaçan yüzüdür.
  • Olağanüstü yoktur; vardır, olağanın bilinmeyen tarafı.
  • Mucize, bilginin eksikliğinin adıdır; keramet, algının sınırlarından doğar.
  • Her mucize, cehaletin maskesidir; her olağanüstü, olağanın gölgesidir.
  • Olağanüstü, gözün görmediğini adlandırır; olağan, gözün gördüğünü sürdürür.
  • Şeyh uçmaz; müritler uçurur. İnanç, olağanüstünün en eski sahnesidir.
  • Keskin zekâ, kerameti yere indirir; akıl, olağanüstüyü olağanın içine eritir.
  • Siyaset, olağanüstü vaatlerle beslenir; ama özü, olağanın tasarımıdır.
  • Olağanüstü hâl, korkunun adıdır; olağan düzen, yaşamın kendisidir.
  • Olağanüstü beklenti, iktidarın en güçlü aracıdır; olağan akış, halkın en büyük gücüdür.

Olağan ve Olağanüstü

Olağan, doğanın kendi akışıdır, olağanüstü, gözden kaçan yüzüdür.

Her mucize cehaletin maskesi, her olağanüstü olağanın gölgesi.

Şeyh uçmaz, müritler uçurur; inanç, olağanüstünün en eski sahnesidir.

Keskin zekâ kerameti yere indirir, akıl olağanüstüyü olağanın içine eritir.

Siyaset olağanüstü vaatlerle beslenir, ama özü, olağanın tasarımıdır.

Olağanüstü hâl korkunun adıdır, olağan düzen yaşamın kendisidir.

Mucize beklemek olağanı görmezden gelmektir, olağanı görmek mucizeyi yaratmaktır.

Olağan, her an yeniden doğan olağanüstüdür. Ve olağan, kendi içindeki dönüşümle zaten en büyük mucizedir.

Olağan ve Olağanüstü

I Olağan, doğanın kendi akışıdır, olağanüstü, gözden kaçan yüzüdür. Mucize yoktur; vardır bilginin eksikliği, keramet yoktur; vardır algının sınırı.

II Her mucize cehaletin maskesi, her olağanüstü olağanın gölgesi. Şeyh uçmaz, müritler uçurur; inanç, olağanüstünün en eski sahnesidir.

III Keskin zekâ kerameti yere indirir, akıl olağanüstüyü olağanın içine eritir. Siyaset olağanüstü vaatlerle beslenir, ama özü, olağanın tasarımıdır.

IV Olağanüstü hal korkunun adıdır, olağan düzen yaşamın kendisidir. Mucize beklemek olağanı görmezden gelmektir, olağanı görmek mucizeyi yaratmaktır.

V Olağan, her an yeniden doğan olağanüstüdür. Ve olağan, kendi içindeki dönüşümle zaten en büyük mucizedir.