De­ği­şen Bir Ken­tin Öy­kü­sü: Bursa ve Didim Ör­ne­ği

Kent­ler, bir uy­gar­lı­ğın ya­şa­yan ta­nık­la­rı­dır; ancak son yıl­lar­da hızla de­ği­şen kent­le­ri­miz, ne yazık ki göz göre göre el­le­ri­miz­den kayıp gi­di­yor. Bu dö­nü­şü­mün en çar­pı­cı ör­nek­le­rin­den biri de hiç kuş­ku­suz doğ­du­ğum kent Bursa...

Ana­do­lu'nun en eski kent­le­rin­den Bursa; dün­ler­de kalan o güzel gün­ler­de dağın ya­ma­cın­da, yeşil ova­nın bağ­rın­da, kay­nak su­la­rı­nın ver­di­ği be­re­ket ve bol­lu­ğun ku­ca­ğı­na ku­rul­muş­tu. Gümüş bir tes­pi­hin ta­ne­le­ri gibi sı­ra­lan­mış ulu çı­nar­la­rı, İpek­yo­lu'nun ta­ri­hi han­la­rı, ha­mam­la­rı ve o çı­nar­la­rın göl­ge­sin­de­ki hu­zur­lu av­lu­la­rıy­la öz­deş­leş­miş­ti. İnsan, ağaç, su ve lodos, bu kent­te; sev­giy­le iç içe, uyum için­de bir dünya pay­la­şır­dı.

Ama bu pas­to­ral tablo, bir gün hızla de­ğiş­me­ye baş­la­dı. O ta­ri­hi han­la­rın, ha­mam­la­rın av­lu­la­rı­na dev AVM'ler ve lüks otel­ler kon­du­rul­du, Os­man­lı'dan kalma çar­şı­la­rı cam vit­rin­ler yuttu. Çı­na­rın al­tın­da­ki ge­le­nek­sel çay bah­çe­le­ri­nin ye­ri­ni alış­ve­riş mer­kez­le­ri­nin "food court"ları aldı. Bursa'da aşkın sim­ge­si ipek men­dil­ler değil, kredi kar­tı­nın li­mit­le­ri oldu. Kimi Mu­dan­ya'nın, Ti­ril­ye'nin, Bur­gaz'ın, Ka­ra­ca­bey'in, Gem­lik'in, Kur­şun­lu'nun, Narlı'nın kı­yı­la­rı­nı beton du­var­lar­la çe­vir­di, ki­mi­si de Milli Park Ulu­dağ'ın etek­le­ri­ne hoy­rat­ça beton döktü. Ne acı­dır ki Yeşil Bursa artık yal­nız­ca eski kart­pos­tal­lar­da ve siyah beyaz Ye­şil­çam film­le­rin­de kalan bir anıya dö­nüş­tü.

Bugün Bursa'da şef­ta­li, armut, kes­ta­ne ve dut bah­çe­le­ri kaldı mı? Yeşil'de kahve içip, aşk­la­rı­nın ge­le­ce­ği için fal­la­ra da­lan­lar ne­re­de? Set­ba­şı'ndan yola çıkıp, Hey­kel-Pos­ta­ne ara­sın­da sa­lı­nır­ken, güzel kız­la­ra göz süzüp gönül veren ya­kı­şık­lı çap­kın­la­ra ne oldu? Mu­ra­di­ye'nin av­lu­sun­da, Emir Sul­tan yo­ku­şun­da o eski ken­tin göl­ge­si bugün yine du­ru­yor mu? Yoksa o göl­ge­yi aç­göz­lü­lük­le sat­ma­ya ça­lı­şan­lar­la, ko­ru­ma­ya ça­lı­şan­lar ara­sın­da­ki ça­tış­ma devam mı edi­yor?
Ulu­dağ'dan inen yedi de­re­nin şimdi ne­re­de ol­du­ğu­nu sor­gu­la­yan­lar, ken­tin ye­şi­li iyice sol­ma­sın diye usan­ma­dan nöbet tu­tan­lar; bu­gün­ler­de yine var mı? Yoksa onlar da pes edip da­va­la­rın­dan vaz mı geç­ti­ler?
Kuş­ku­suz, 1968 yı­lın­da Yeşil Bursa Ovası'na ül­ke­nin ilk or­ga­ni­ze sa­na­yi böl­ge­si ku­rul­du­ğun­dan beri kent sal­dı­rı­ya uğ­ru­yor, acı­ma­sız­ca talan edi­li­yor. Ne yazık ki, her­kes kenti ko­ru­mak için sözde he­ves­li olsa da, kent her geçen gün biraz daha yok oluşa sü­rük­le­ni­yor.

Di­le­rim ve uma­rım... Belki biraz yor­gun, biraz in­cin­miş, biraz kır­gın, belki de bez­gin ol­sa­lar da, asır­lık çı­nar­la­rın göl­ge­sin­de bir­bi­ri­ne so­ku­lup da kenti için kay­gı­la­nan­lar, kent­le­ri­ni tut­kuy­la sa­vu­nan­lar kal­mış­tır Bursa'da... Di­le­rim ve uma­rım.
Ve belki ben Ölüm me­le­ği ba­şu­cu­ma gel­di­ğin­de umar­sız­ca göz­le­ri­mi yu­ma­rım; ama ken­ti­min ba­şı­na ge­len­ler yü­zün­den göz­le­rim ger­çek­te hep açık ka­la­cak­tır.
Bu sa­tır­la­rım, yak­la­şık on yıl­dır ya­şa­mak­ta ol­du­ğum Didim için de bir ders olsun di­ye­dir. Didim'e yö­ne­lik sal­dı­rı­lar da hiç din­mi­yor; peki ama neden?
"Didim evim, Di­dim­li­ler ailem" di­yen­ler; kenti özel mül­ki­yet­le­rin­de mi sa­nı­yor­lar, Di­dim­li­le­ri de ma­ra­ba­la­rı mı bel­le­di­ler?
Didim'in ya­şa­nı­la­sı özel­lik­le­ri ve gör­sel gü­zel­lik­le­ri bir kez bo­zul­du mu, ken­tin ve kent­li­nin ya­ra­la­rı asla ona­rıl­maz, ilk­çağ­lar­dan bu­gün­le­re kadar var­lı­ğı­nı sür­dür­müş olan bu kent acı­ma­sız­ca sal­dı­rı­lar so­nu­cun­da bir kez öldü mü, ye­ni­den di­ril­mez. Bu ger­çek­le­ri dü­şü­ne­mi­yor­lar mı?
Ha­nı­me­fen­di­ler ve be­ye­fen­di­ler, yüce bir amaç için si­ya­set ya­pı­nız, cüce bir amaç (rant) için değil!
Eğer "de­mok­ra­tik ki­şi­li­ği­niz" bağ­la­mın­da say­gın­lı­ğı­nı­zı ve iti­ba­rı­nı­zı ko­ru­mak is­ti­yor­sa­nız, siz de Didim'e ve Didim'de ya­şa­yan­la­rın Kent­sel Hak­la­rı'na karşı say­gı­lı olu­nuz.