Dumura Uğratılan Akıl, Susturulan Ses: Şükürle Terbiye Edilen Toplumun Anatomisi

Bu dönüşümün sorumlusu ya da suçlusu yalnızca ekonomi politikaları değildir. Aynı anda dincilikle sarılmış bir “şükür ideolojisi” toplumsal yapıya bir bakıma enjekte edilmiştir. Şükret, kanaat et, biat et… Bu söylem yalnızca teolojik bir çağrı değil, politik bir itaat biçimidir. Halk düşünmesin, istemesin, hak talep etmesin diye, yoksulluk kutsanmış, şatafat ise “kader planı” olarak meşrulaştırılmıştır.

Çünkü diplomasızın oy verdiği düzen, diplomalının susturulduğu, yasal tehditlerle hizaya getirildiği bir düzene dönüştü. Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi, yalnızca bir “cumhurbaşkanına hakaret” düzenlemesi değil; aynı anda bir oto-sansür sopası, düşünceye kurulan pusu aracı oldu. Düşünce açıklamak/düşünmek sakıncalı, sessiz bir sadakat alkışlanmalı... Bu düzende soru sormak değil, methiye/övgü düzmek değerli...

Toplumsal yapının bozulması, yalnızca gelir dağılımındaki adaletsizlikle ya da işsizliğin artışıyla açıklanamaz. Daha derin bir sorun, kültürel yoksullaşmadır. Ulusal bilinç yerini popüler hamaset söylemlerine bırakmış, entelektüel üretim değersizleştirilmiş, bilgiye değil sansasyona prim verilmiştir.

Bu bağlamda dumura uğratılan beyin; proteinsizlikten değil, umutsuzluktan dolayı işlevini yitiriyor.

Elbette fiziksel olarak yetersiz beslenmek, özellikle de proteinsiz bir diyet; bilişsel yetenekleri etkiler. Ancak daha tehlikelisi, zihinsel açlıktır. Umutla beslenmeyen bir beyin, yön duygusunu yitirir. Yurttaşlık bilinci, hak arama pratiği, kolektif hareket refleksi silinir. Geriye yalnızca edilgen bir kalabalık kalır. Ulusal birlik söylemleri bile artık bu kitlenin ilgisini çekmez, çünkü onlar için duygusal ve iyelik bağı kurulan bir “ulus” kalmamıştır.

Bugün bu ülkede; vicdanlı, üretken, vergi ödeyen, entelektüel değerleri korumaya çalışan yurttaşların henüz soyu tükenmemiştir. Halkın üzerine çöken yorgunluk, yalnızlık ve umutsuzluk; elbet bir gün dağılıp, gidecektir.

Kuşkusuz çok ses çıkaramıyoruz. Biliyoruz; Demokles’in Kılıcı gibi TCK 299 üzerimizde sallanıyor. Ama susarsak, yalnızca biz değil; gelecek kuşaklar da dumura uğrayacak. Dolayısıyla ülkemiz için, ulusumuz için yarınları düşünmeyi, gelecek için kaygı duymayı, soru sormayı, yazmayı ve direnmeyi sürdürmeliyiz.