DÜŞMAN

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

Akar suyun Meyve çağında ağacın,

Serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:

- çürüyen diş, dökülen et-,

Bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla

Bu güzelim memlekette hürriyet.

Bursa da havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,

Fakir köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleymana düşman,

Sana düşman, bana düşman,

Düşünen insana düşman,

Vatan ki bu insanların evidir,

Sevgilim, onlar vatana düşman...

Nazım Hikmet RAN

Nazım Usta bir gerçeği dillendiriyor. Onlar bir biçimde bazı olanaklara kavuşmuş olan birileri. Üstelik onlar büyük çoğunluğun karşısında olan küçük azınlık. Bu küçük azınlık sırtından kazandıklarına düşman! Çok ilginç değil mi? Üstelik, bir zamanlar bizlerle aynı mekanları paylaşıyordular. Sonra kızaran yüzlerindeki mahcubiyetlerini gizlemek için başları önde, yanımızdan geçip gittiler…

Şimdi onlar emekçilere düşman, emeklilere düşman, esnafa sanatkara, çiftçiye, üretip yaratanlara düşman(!) Hele ki, düşünen insana doğuştan düşman! Bilir misiniz insanları en çok kim yorar? İnsanları, insanlıktan uzaklaşanlar yorar!

Bir dörtlükle umudu ve geleceği selamlayalım:

Çıkmaz sokaklarında durur yarınsızlar…

Yönlendirenler saf, buyurganlar temiz(!)...

Yoksullara gelir ölümler, ölümler arkasızlara…

Tetikte sıradan parmağı, garibanların ellerinde KAN!