Köy Enstitüleri Marşı

Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak,
En yeni aletlerle, en içten çalışarak,
Türk için, yine yakın dünyaya örnek olmak,
Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği,
Yıkıyor engelleri ulus egemenliği,
Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği,
Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği.

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR.


Geleceğe, özgürlüklere, katılımlara, dayanışarak öğrenmeye ve üretmeye, aydınlık yarınlara açılan bir pencere idi Köy Enstitüleri. Uluslaşma sürecinin motor gücü olarak, en kısa süre içinde toplumu dönüştürmeyi başardı. Kırsal alanların pazara erişimini sağladı. Üretimi yeterlikten çıkararak, ülke yeterliğine taşıdı. Sonuçları itibariyle ülke kendine yeter hale geldi. Bu aynı zamanda ülkenin bağımsızlaşmasının temelini oluşturdu. Hiçbir başarının cezasız kalmadığı gelişmemiş yapılardaki güzel şeylerin düşmanı çoktur. Doğal olarak bu süreçte halkın yanında olmayanlar Enstitülerinde karşısında oldular.
“1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.”(Özgür ansiklopedi, Vikipedi.)
Anadolu’nun kırsalını yaşam merkezine dönüştüren bu eşsiz proje, karanlık güçler tarafından yok edildi. Oysa eğitim yaşamın her alanında üretimin gelişmesinin, kalkınmanın, gelişmenin ve sorun çözmenin kapılarını aralamıştı. Eğer bu aydınlanma girişimi karanlık güçlerce boğulmasaydı; ülke yaşamın her alanında kendi sorunlarını çözebilme gücüne erişecekti. 1954 yılında Köy Enstitüleri kapatıldı ve öğretmen okullarına dönüştürüldü.
Yaşamın normalleştirilebilmesi için, yaşama ilişkin sorunların çözülmesi gerekir. Sorun çözmede, algıyla başlayan bir düşünsel alt yapının ön şart olduğu bilinir. Bunun için öncelikle yaşama ilişkin soruların netleştirilmesi gerekir. Yaşama ilişkin her çözüm, toplum yaşantısına olumlu katkılar sunar. Çözüm üretme yeteneği her normal bireyde vardır. İnsanların davranışlarının büyük çoğunluğu, görsel ve işitsel temelli taklitlerdir. Taklit, normal sayılan sıradan davranışlardandır. Bu davranışlar sadece günlük ve sıradan sorunları çözmeye yeter. Çözümler günceli aştığında ve olasılıkları hesaba kattığında, geleceğe ilişkin çözümler ortaya çıkar. Bu gelecek, bireylerin olduğu kadar toplumun ve ülkenin de geleceğidir. Olması gereken olduğu için değerli olanda bu çözümlerdir. Her çözüm, kendisinden sonraki soru ve çözümleri için kapı aralar. Her pozitif çözüm bir yaşamsal dayanaktır. Bu dayanaklar gelişimin basamaklarını oluşturur.
Eğer Köy Enstitüleri kapatılacağına, önü açılarak ona yeni olanaklar sunulsaydı; ülkemiz kesinlikle kendisine yetebilen özgür ve bağımsız bir ülke olabilirdi. Şu anda yaşamakta olduğumuz sorunların hiç biri olmazdı!