Meşruiyet bir ön kabuldür, onaylamadır ve katılımdır ki; bu nedenle katılımcılardan yani halktan alınır. Özellikle bu konuda hariçten gazel okumak pek yakışık almaz!
Meşruiyet nedir ve kimden alınır? Hiç kuşkusuz meşruiyetin kaynağı yönetilenlerdir. Onların verdiği onay katılımdır, birlikteliktir, güven temelli güvencelerdir, adil paylaşımdır, hukukun üstünlüğü temelinde temel hakların her koşulda gözetilmesidir. Yani lafın özü, meşruiyet
cumhuriyettir. Eğer meşruiyet içeriden değil de dışarıdan alınırsa; halka karşın, halka karşı bir yönetimi işaret eder.
Meşruiyet Nedir? Normatif Uygunluk: Meşruiyet, bir davranışın ya da otoritenin toplumun ortak değerlerine, yasalarına, vicdanına veya geleneklerine uygun olmasıdır 2. Rıza Üzerine Kurulu: Şiddetle değil, toplumun rızasıyla kabul görmeyi ifade eder. Meşru olan, zorla değil, içselleştirilerek benimsenir.
Siyasal Güvenin Temeli: Max Weber’e göre meşruiyet, bir siyasi düzenin sürdürülebilirliği için en önemli faktördür. Weber’in söylemini şöyle sürdürebiliriz; birliktelik, gönüllü katılım ve güven temelli irade beyanıdır.
Kimden Alınır?
Meşruiyetin kaynağı, tarihsel ve bağlamsal olarak değişir. Weber üç tür meşruiyet tanımlar.
Geleneksel meşruiyet kaynağını devralınan geleneklerden alır, lideri kişisel çekiciliği ile öne çıkar. Genel yaklaşım, böyle gelmiş böyle gider biçimindedir.
Yasal ve Ussal meşruiyet kaynağını hukuki sistemden ve rasyonel kurallardan alır. Bu yaklaşım, modern devleti işaret eder.
Karizmatik meşruiyette kişinin çekiciliği ve vizyonu ön plandadır. Devrimci dönüşümlere rastlamak olasıdır. Mustafa Kemal dünya lideri olarak bunun örneğidir.
Hiç kuşkusuz meşruiyetin kaynağı yönetilenlerdir. Onların verdiği onay katılımdır, birlikteliktir, güven temelli güvencelerdir, adil paylaşımdır, hukukun üstünlüğü temelinde temel hakların her koşulda gözetilmesidir. Yani lafın özü, meşruiyet cumhuriyettir. Eğer meşruiyet içeriden değil de dışarıdan alınırsa; halka karşın, halka karşı bir yönetimi işaret eder. Meşruiyet bir sürdürülebilirliktir!
“Bahşedilen Değil, Doğan” Bir kürsü kurdular, taşlardan, korkudan, alkışlardan— ve dediler: “Bu erk meşrudur.” Ama halk susuyorsa, meşruiyet sadece yankıdır.
Bir mühür bastılar alnımıza, dışarıdan gelen bir onayla. Oysa biz, sokakların nabzında doğurduk hakikati. Bir çocuğun aç bakışı, bir annenin sessiz direnişi, bir işçinin nasırında yazılıdır meşruiyet.
Kimden alınır? Alınmaz. Doğar. Yarılır taşın içinden, bir çığlık gibi, bir şiir gibi, bir hayır gibi.
Ve biz, her “hayır”da yeniden kurarız evet’i. Meşruiyet, bahşedilen değil, birlikte örülen bir kumaştır. Yırtılırsa, yeniden dokuruz. Her yeniden yaratım artırır katılımları…
Ve biz, susan taşlara dil olduk, meşruiyeti yeniden yazdık, özgür bir çocuğun adını haykırarak.
Önemli olan yaşamsal birlikteliği meşrulaştırmaktı. Doğayı, can dostları ve cümle var olanları. Hatta canlı ve cansız ayrımı yapmaksızın kucaklayarak yaşamdaşlarımızı… Ve gördük ki, meşruiyet halktan, sokaktan, acıdan ve umuttan alınır! İçeriden alınan halk için, dışarıdan alınan halka karşıdır!...