OSMANLI’nın ARAP HARFLERİNDEN KURTULMA ÇABALARI.

Harf Devrimi, Türkiye'de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu. 
Bu tarihe gelmeden önce harf Devriminin geçirdiği evreleri geliniz özet halinde inceleyelim. Bilgisi olmadan fikri olanlara fırsat vermeyelim. Çünkü tarihini bilmez isen başkalarının anlattığı masalları tarih diye dinlersiniz. 
İşte işte Arap Alfabesi ile Latin Alfabesinin 130 yıllık serüveni..
Atatürk’ten önce kimler çaba harcamış, şaşıracaksınız. Onlardan bazıları; Padişah lll.Selim - Ahmet Cevdet Paşa - Mehmet Tahir Münif Paşa – Kılıçzade Hakkı - Mustafa Celalettin Paşa - Namık Kemal - Celal Nuri İleri - Enver Paşa – Sultan ll.Abdülhamit - Ziya Gökalp. Özellikle Sultan II.Abdulhamit CEHALET’in sebebi olarak Arap harflerini sorumlu tutmuş.
    Türk tarihinde Latin harfleriyle yazılan ilk Türkçe metin, 3. Selim döneminde görülür. Fransız Devrimi'nin yapıldığı 1789 yılında tahta çıkan 3. Selim, saray hizmetinde görevlendirmek için Fransız mimar Antoine Ignace Melling'i, bilinen adıyla Melling Paşa'yı himayesi altına aldı. Kısa sürede Türkçeyi söken yetenekli mimar, hiçbir zaman Arapça harfleri öğrenmedi. İstanbul'daki ilk işi padişahın kız kardeşi Hatice Sultan'ın Ortaköy'deki sarayını restore etmekti. Ancak ortada bir sorun vardı; namahrem olduğu için Hatice Sultan'ın karşısına geçip yüz yüze görüşemezdi. O da düşüncelerini sultana Türkçe olarak Latin harfleriyle kaleme aldı. Hatice Sultan da Melling'in mektuplarına yine Latin harfleriyle yazılmış Türkçe yanıt verdi. Bu sıra dışı tecrübe, çok geçmeden Osmanlı aydınları arasında dilde reform ve yeni alfabe tartışmaları su yüzüne çıkardı. Osmanlı'da modernleşme ve yenileşme hareketinin başladığı Tanzimat Dönemi'nden (1839-1876) Cumhuriyet'e kadar geçen sürede alfabede reform yapmak için çok farklı görüşler ortaya çıktı. Macit Paşa gibi Ermeni alfabesini kullanmayı önerenlerden, Orhun ve Uygur alfabesine dönmeyi teklif edenlere kadar çeşit çeşit görüşler boy gösteriyordu. Aslına bakılacak olursa Tanzimat'ın ilk dönemlerindeki hakim görüş, Arap harfleri üzerinde reform yapılması ve Avrupa dillerinde olduğu gibi sözcüğü oluşturan harflerin ayrı ayrı yazılmasıydı. Ancak bu görüş zaman içinde Latin alfabesine geçiş yönünde evrim geçirdi.
*
Alfabe ile ilgili Fitili ilk ateşleyenler olarak Ahmet Cevdet Paşa ve Münif Paşa’yı gösterebiliriz. Onlar, Arap alfabesinin Türkçe’ deki bazı sesleri ortaya çıkarmada yetersiz kaldığını ve bunu aşmak için bir takım iyileştirmeler yapılması gerektiğini ilk savunanlar. Münif Paşa, 1862 yılında verdiği bir konferansta Avrupalı 6-7 yaşındaki çocukların okuyup-yazmayı kolaylıkla öğrendiklerini, böylelikle toplumun her tabakasının kendilerini ifade edecek kadar iyi yazabildiğini dile getiriyordu. Münif Paşa, mevcut alfabede ıslahat yapılması gerektiğini savunuyordu
*
1863 yılında İstanbul’a gelen Azeri yazar Mirza Feth Ali Uhundof, aslı kril alfabesine dayanan ama Lâtin el yazısına benzeyen, bir yazı dizgesi ortaya attı. Önerisi, farklı bir alfabeye yönelimin ilk örneklerinden olması bakımından önem taşıyordu. 
*
1869 yılında “Eski ve Modern Türkler” kitabında Türklerin, Turan ve Aryan ırklarının karışımı olduğunu iddia eden Nâzım Hikmet'in dedesi Polonya kökenli Mustafa Celaleddin Paşa da, Latin alfabesine geçilmesini savunuyor, hatta kızına Latin harflerle Türkçe mektuplar yazıyordu.
*
1869’da Terakki Gazetesi yazarı Hayrettin Bey, “Maârif-i Umûmiye” adlı makalesinde doğrudan doğruya Latin alfabesini almaktan söz ediyordu. Hayrettin Bey’e göre toplum, içinde bulunduğu zorlukları ancak Lâtin yazısı ile aşabilirdi. Latin harfleri sayesinde yüzde 3’ü geçmeyen “okur-yazar” oranının artacağına inanıyordu.
*
Yine 1869 yılında Türk milliyetçiliğinin ilham kaynaklarından olan Namık Kemal bir yazısında “İslamlar alfabelerini ıslah etmedikçe talim ve terbiyede kolaylık, dolayısıyla Avrupa medeniyeti seviyesine yükselebilmek imkânsızdır.” ifadelerini kullanmıştı..
*
Birinci Meşrutiyet'i 1876'da ilan ederek anayasal düzeni kabul eden Sultan 2. Abdülhamit'in de Arap harfleriyle okuma ve yazmanın zorluğunu dile getirdiği bir sır değildi. Ali Vehbi Bey tarafından Fransızca çevrilerek yayımlanan SİYASİ HATIRATIM isimli kitabında Abdülhamit "Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir," der ve bu soruna çözüm olarak "Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur," ifadesini kullanır. Ancak Latin harflerini kullanma konusunda oldukça olumlu bir yaklaşım sergileyen Abdülhamit'in, Mustafa Kemal'in gösterdiği cesareti o günün şartları altında göstermesi mümkün olmadı
*
1884’te Ebuziya Tevfik, Şinasi gibi devrin önemli simaları basımda 500’ü aşan harf sayısını 112’ye indirme denemelerinde bulunmuş ve kendi matbaası için harfler döktürmüştü. Pek başarılı sonuç alınamasa da yaptıkları, bu konuda atılmış en somut örneklerden biri sayılabilirdi.
*
20. yüzyılın başlarında alfabe konusunda söz alanların sayısı artmaya başladı. 1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyet sonrası Latin harflerine dayanan bir Türk alfabesi fikrini savunanların sayısı da çoğalmıştı.
1909 yılında Maarif Nezareti’nin “İmla, Dilbilgisi ve Kelime Komisyonları” kurması bu konudaki ilk resmi girişim olarak tarihe geçti. Devlet kanadının üzerinde durduğu konu, Arap alfabesinin ıslah edilerek Türk diline uyarlanmasıydı. Trablusgarp genel valisi Ali Kemalî Paşa’nın Bâbıâli’ye gönderdiği telgraflardan bir kısmı Lâtin harfli Türkçe telgraflardı. Valilerin bir kısmı telgraf işlemlerinde “Türkçe Mors Alfabesi”ni kullanır olmuşlardı.
*
Latin harflerini savunanların başında Celal Nuri(İleri) geliyordu. Önce “Tarih-i İstikbal” kitabında “Latin harflerini alalım.” diyen İleri, daha sonra “Tarih-i Tedenniyât-ı Osmaniye ve Mukadderât-ı Tarihiye” adlı eserinde, “Bunu yalnız biz kabul etmiş olmayacağız. Bundan evvel Romanyalılar da “Kiril” harflerle yazı yazarlardı; bilâhare Latin harflerini kabul ettiler, Almanlar yavaş yavaş “Gotik” harflerini bırakıp, Latin harflerini alıyorlar..” dedikten sonra başka örnekler de sıralıyordu 
*
1910 yılında Arnavutluk Lâtin alfabesine geçmek için Saray’a başvurur. Padişah başvuru yazısını Şeyhülislâmlığa havale ederek konuyla ilgili fikrini sordu. Şeyhülislâm Sinop Mebusu Müftü Hasan Fehmi Efendi de, bunun hiç biçimde olamayacağını, Kuran’ın Latin harfleriyle yazılamayacağını, dolayısıyle Latin harfleriyle hiçbir Latin ülkesinde kullanılamayacağını belirten fetva vermişti 
*
Alfabe tartışmasına dahil olan Ziya Gökalp de, Lâtin alfabesine geçişi savunanlardandı. Gökalp, Arap alfabesinin Türkçeye uygun olmadığını dile getirmişti.
*
1911 yılında Kılıçzâde Hakkı ile Hüseyin Cahit fırsat buldukça Lâtin yazısını savunmayı da ihmal etmemişlerdir. Tanin Gazetesi’nde 1913’te her gün birkaç yazısını Latin harfleriyle okuyucularına sunmuştu. Ancak bu girişim yeni yönetimin ilgisini çekmeyi başaramadı. Dikkati çeken Serbest Fikir dergisi oldu. Latin harflerini destekleyici yazıları bulunan Kılıçzade Hakkı ve Celal Nuri’nin çıkardığı dergi bir süreliğine yönetim tarafından kapatıldı.
*
Enver Paşa da, dil konusuyla yakından ilgilenen isimler arasındaydı ve bu konuda bir uygulamaya imzasını atmıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914-1918) aylar önce telgraf haberleşmelerini basitleştirmek adına harflerin ayrık yazılması (huruf-ı munfasıla) sistemini uygulamaya koydu. Enver Paşa, ordu içi yazışmalarda kullanılmasını istediği bu yazıyı savaşın başlaması üzerine ertelemek zorunda kalmıştı. Söz konusu yazıya “Ordu Elifbası”, “Hatt-ı Cedit”, “Enver Paşa Yazısı”, “Alman Alfabesi” gibi isimler takılmıştı.
*
Alfabe konusu savaşların oluşturduğu havadan ötürü birkaç yıl geri plana itildi.
*
1922 yılında Azerbaycan’da yapılan alfabe tartışmaları konuyu ülkemizde yeniden gündeme taşıdı. Türkiye’de alfabe tartışmaları devam ederken, türk dünyasında harf devrimini ilk kez Azerbaycan yapmıştır. 1922 yılından itibaren azerbaycan'da arap alfabesi ile birlikte Latin Alfabesi de kullanılmaya başlanmıştır. Mehmet Fuat köprülü, İsmail Hikmet Ertaylan gibi önemli isimlerin katılımıyla 1926 yılında Bakü Türkoloji Kurultayı düzenlenmiştir. bu kurultayda, tüm Türkler için Latin Alfabesine geçme kararı alındığı için Azerbaycan’da Arap alfabesinin kullanımı terk edilmiştir. Bakü’deki bu gelişme, Türk devletleri arasında kültürel bağları güçlendirmeye yönelik ciddi bir adım niteliği taşımış ve Türkiye’de de Harf Devriminin yapılmasına meşru bir zemin hazırlamıştır.
Yapılan tartışmaların bir sonucu olarak Lâtin alfabesinin kabulü teklifinin en somut şekli 21 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya çıktı. Kongrenin işçi delegelerinden İzmirli Ali Nazmi ve iki arkadaşı tarafından Latin Harflerine geçilmesi için teklif verdi. Oturumu yöneten Kazım Karabekir Paşa tarafından “Lâtin harflerinin İslam birliğini bozacağı” gerekçesiyle gündeme alınmadı.
*
Görüldüğü üzere Arap Alfabesinden Latin Alfabesine geçiş bir gecede öyle gökten zembille iner gibi inmedi. Olayın arkasında Osmanlı aydınlarının 70 yıllık mücadeleleri vardı. En çok da Türk devletlerinin Latin Alfabesine geçme kararı vardı.
Bunları bilmeden,  “Bir gecede cahil bırakıldık” sözünü ön plana çıkartmak şovdan ve cahillikten başka bir şey değildir.

Faydalanılan Kaynaklar 

Osmanlı’da alfabe tartışmaları (Mehmet Kurthan’ın çalışması )
Fevziye Abdullah Tansel, Arap harflerinin değiştirilmesi ve ıslahı hakkında ilk teşebbüsler
Mustafa oral, Türkoloji tarihinde 1926 Bakü Türkiyat kongresi
Seçkin Çelik, harf inkılabından önce alfabe tartışmalarında üç farklı görüş
 İlber Ortaylı ile tarih dersleri-harf devrimi

https://ceviiz.com/tarih/osmanlida-alfabe-tartismalari/
*
Tanzimat'tan Meşrutiyet'e Alfabe Tartışmaları
https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=352566&/Osmanlıda-Alfabe-Tartışmaları-/-Yrd.-Doç.-Dr.-Muhammet-Erat
*
http://arsiv.sabah.com.tr/.../haber...