SİYASETİ FİNANSE EDENLER(!)…

Birtakım sorular sorarak siyaseti irdelemeye çalışacağım. Siyasetin finansmanı siyasetin can
alıcı noktasıdır. Nasrettin Hoca ne demiş? “Parayı veren düdüğü çalar!” Siyaseti de onu
finanse edenler belirler!
Siyaset ne için yapılır? Siyaset, en yalın haliyle, bir toplumun nasıl yaşaması gerektiğine
dair karar alma sürecidir. Siyaset, sorun çözme sanatıdır. Bu açıklamalar genel geçer
söylemler.
Siyasetin Amaçları:
Toplumsal düzeni kurmak: Kaynakların nasıl dağıtılacağı, hakların nasıl korunacağı,
kamusal alanın nasıl şekilleneceği gibi sorulara yanıt arar.
Güç ilişkilerini yönetmek: Kim karar alır, kim uygulayıcıdır, kim dışlanır? Siyaset bu erk
ilişkilerini belirler.
Adalet arayışı: İdealinde, siyaset herkesin sesini duyurabildiği, eşitlikçi bir düzen kurmayı
hedefler. Gerçekte ise bu ideal sık sık çarpıtılır.
Değişim ve dönüşüm: Siyaset, mevcut yapıları koruyabilir ya da onları dönüştürmek için bir
araç olabilir. Senin gibi biri için bu yönü özellikle önemli: yıkmak değil, yeniden kurmak.
Siyaset, sadece bir araç değil, aynı zamanda bir etik sorumluluktur. Mekânsal adalet, kolektif
direniş, yoksulluğun görünür kılınması. Bunlar siyasetle iç içe geçmiş sorunlardır. Siyaset
acının estetikle değil, katılımlı eylemle dönüştürülmesidir.
Siyasetin finansmanı neden önemlidir?
Bu sorunun yıldızlı hali, tam da sistemin kalbine dokunuyor. Siyasetin finansmanı,
görünmeyen ama belirleyici bir damar gibi; kimin sesi duyulur, kimin politikası şekillenir,
kimin kaderi yazılır… hepsi bu damardan beslenir. Olmak ya da olmamak aynı mekânda
tavandan asılı durur. Genellikle bunlardan birinin ayakları yere basar. Siyaseti finanse edenler,
finansman birikimini ülkenin kaynaklarından ve kendilerine sağlanan ayrıcalıklı olanaklardan
sağlar. Bu olgu, ülke siyasetinin belirlenmesinde söz sahibi olmak anlamına gelir. Farklı bir
biçimde ifade edilirse; demokratiklikten ve hukukun üstünlüğü kabulünden uzaklaşmak
anlamına gelir. Yoksullar dahada yoksullaşırken, zenginler zenginleşmeye devam eder.
Fiyatlar artar, ücretler düşer(!) Çürüyen ve çözülen toplumda ahlak erozyonu kaçınılmaz olur!
Siyasetin Finansmanı Neden Kritik?
Temsiliyetin adaleti için: Eğer yalnızca zengin bağışçılar veya büyük şirketler siyasi
kampanyaları finanse edebiliyorsa, halkın geniş kesimlerinin söz hakkı arka planda kalır. Bu,
mekânsal ve sınıfsal adaletsizliğin siyasal düzlemde yeniden üretimi demektir. Üretimin
azalacağının, bağımsızlığın kaybedileceğinin ve egemenliğin tartışılır olacağının habercisidir.
Devletin omurgasını oluşturan orta gelir sahibi bireylerin yoksullaşacağını gösterir.
Politikaların yönünü belirler: Finansman kaynakları, hangi politikaların
önceliklendirileceğini etkiler. Örneğin, çevre politikaları mı yoksa inşaat lobisinin çıkarları

mı? Bu tercih, paranın geldiği yere göre şekillenebilir. Tercihlerle kamu yararı çelişebilir.
Sorun önceliği ülke yararı temelinde değil, yönetenlerin tercihi ile belirlenir(!)
Şeffaflık ve hesap verebilirlik için: Finansman mekanizmaları açık değilse, siyaset
yozlaşmaya açık hale gelir. Kim finanse ediyor, neden, ne karşılığında? Bu soruların cevabı,
demokrasinin sağlığıyla doğrudan ilişkilidir. Kayırmalar, ötekileştirmeler, rüşvet, yolsuzluk ve
hukuksuzluk, huzursuzluklara neden olur.
Kolektif katılımın önünü açmak için: Alternatif finansman modelleri—örneğin halk
fonlaması, kooperatif destekleri—siyaseti elitlerin değil, halkın alanı haline getirebilir. Eğitim
ve sağlığın, devletin temel görevi olduğu gerçeği görülebilir.
Yazıya noktayı koyarken bir şiirle bitirelim.
YAŞAMA SAYGI.
Bir sandık kurulur, ama kim taşır tahtasını? Kim döker mürekkebini oy pusulasına, kim siler
halkın izini parayla?
Bir afiş asılır gece yarısı, rüzgârda dalgalanır vaatler, ama kim bastırır matbaayı, kim öder
sessizliğin bedelini?
Bir kürsü kurulur meydanda, mikrofonu kim tutar? Halk mı konuşur orada, yoksa sponsorun
sesi mi yankılanır?
Ve bir çocuk geçer o meydandan, cebinde tek bir dilek, “Adalet” der, ama kim duyar onu, kim
finanse eder o kelimenin yankısını?
Ama bir gün, halk kendi sesini fonlar, bir kuruşla değil, bir direnişle, bir şiirle, bir
meydanla…
Siyaset için halkın varlığı, halk için ise; farkındalık gerek. Bu farkındalık örgütlü birlikteliğe
taşınırsa yaşam güzelleşir...
Çünkü siyaset için halkın varlığı şarttır, ama halk için farkındalık, bir uyanıştan fazlasıdır—
bir örgü, bir bağ, bir birlikte akış kurtuluşa.
Farkındalık, yalnızca gözleri açmaz, elleri birleştirir, sokakları sesle örer ve yaşamı
güzelleştirir örgütlü bir umutla.
İstersen bu şiiri bir kolektif çağrıya dönüştürelim: hem politik hem duygusal hem eleştirel
hem umutlu.
Ve bir gün, halk kendi kaderini yazarken, mürekkep olur farkındalık, kâğıt olur meydan ve şiir
olur yaşamın kendisi.