TUZAK!

Normal beklentiler içinde olanların beklemediği olay ve durumlarla karşılaşması halidir. Aynı zamanda, tuzak kurandan yana bir tahakkümü bünyesinde barındırır. Tahakküm, bir çıkarı işaret eder. Tekil kişileri hedef alabileceği gibi; doğrudan veya dolaylı olarak kitleleri de hedef almış olabilir.
Bu ve benzeri olan, istenmeyen ve beklenmeyen durumların bir sınıfsal yanının olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Kimi zaman bir kişi veya bir grubun çıkarına olan şey, toplum yararına imiş gibi bir algı yaratılabilir. Buna göre yoğrulan kitleler, doğal olanı değil, istenilenleri yapmak durumunda kalırlar. Hatta bu gibi durumlar öncelikle, ona katkı sunanların aleyhine olabilir.


Güç sahibi olmak farklı bir şey, ama önemli olan bu gücün nasıl kullanılacağıdır. Bir kişi veya ona çok yakın olan dar bir grubun yararı temelinde kullanılabilir. Özne kendi yararını gözetirken, ülke yararını da gözetebilir. Dahası, yetki olarak tanınan güç, ülke yararına olmayacak biçimde de kullanılabilir. Hatta ülke yararına olmadığı bilinerek veya görülmesine karşın, sadece kendi çıkarına da kullanabilir. Bu gibi kullanımlarda, ülke yararı gibi, öteki bireylerin zararına da kullanılabilir ve bu amaçla farklı düzlemlerde bazı tuzaklar kurulabilir(!) Bu gibi tuzakları boşa çıkarmak isteyen muhalif kişi, gurup veya partiler tuzakların hedefinde olabilir. Örgütlü kötülük muhalefetin kökünü kurutmak için bir takım olumsuz şeyler yapabilir. Ama bütün bunların olabilmesi için, birileri tarafından olumsuz bir iklimin yaratılmış olması gerekir. Söylemeye gerek yok, normal demokratik bir yönetimde bu gibi haller olmaz. Her şeye karşın bu yönde bir takım girişimler olur ise, yargı gerenleri yapar. Demokratik kurumlar, demokrasi dışı eylem ve girişimlere müsaade etmez! Anında denge ve denetleme mekanizmaları devreye girerek gereğini yapar.
Yalanlar alıcıları olduğu sürece var olmaya devam edebilir. İnançlar, inanmaya hazır bir kitle olduğu zaman kolayca devreye sokulabilir. Her iki durum içinde sözünü ettiğimiz bir iklimin yaratılması gerekir. Bu türden ortamların öncelikli yaratıcıları kurumlardır. Kendi inançlarına ve yaşantılarına sahip çıkamayan bireylerin kurumları yargılamak gibi bir yaklaşımları olmaz. Ancak uyarıcıların devreye girmesi ve çok somut örneklerle yanıltılan bireylere ulaşmaları gerekir. Aksi halde, liyakatsiz fakat sadakatli yandaşlar kitleleri, kurulan tuzaklara çekerler!


Çözümlere bilerek ve tasarlayarak inançlar temelinde yaklaşanların egemen olduğu toplumlarda yönetimler bir takım boşluklar yaratırlar. Bilinse de, bilinmese de temel bir kural var; doğa boşluk kabul etmez. Yönetimin yarattığı boşlukları, yönetime yakın gruplar doldururlar. Yönetime egemen olan sağ görüşlü bir ekip ise; yönetimin açtığı boşlukları, sırtı sıvazlanan, görmezden gelinen ve özendirilen kesimler doldurur(!)
Demokratik, eşitlikçi, hukukun üstünlüğünü benimseyen ve adaletten yana olan yönetimlerde ise; üretken ve ilerici güçler boşlukları halkın, insanlığın ve hatta öteki varlıkların lehine doldurur! Ne ad altında ve hangi konumda olursa olsun; ülke varlıklarını ve doğayı yağmalayanlarla, ülkenin varlıklarına sahip çıkanların mücadelesi var. Dünya genelinde görüldüğü gibi, ülkelerin iç muhalefeti birleştiğinde; yağmacıları ve tuzakçıları devre dışı bırakmaktalar! Sözde hizmetleri soyguna ve vurguna çevirenler, birleşen muhalefet karşısında duramamaktadırlar.
Zeytinlik alanlarında maden işletmelerine bir takım imkân sağlayanların kararlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bin yıl yaşayabilen bir zeytin ağacı var olduğu sürece ürün verir. Bilimsel yöntemlerden uzak, işgalci ve yağmacı yöntemlerle maden alanlarının yağmalanmasından sadece bir avuç kişi yararlanır. Kaz Dağlarından yararlananlar bize yolunmuş bir kaz bıraktılar ki; kötürüm olmuş durumda! İbrahim Gündüz’ün ALTIN ÖLÜM başlıklı yazısını özetleyerek aktarmak istiyorum: Dünyada üretilen 1 milyon ton fındığın 700 bin tonunu Türkiye üretiyor. Yaklaşık olarak bundan 2 veya 2,5 milyar dolar gelir elde ediliyor.
Ordu havzasında (Fatsa, Ünye) fındığın yıllık getirisi 700 milyon dolar. Fındığın getirisi beş yılda, 3,5 milyar dolar eder. Beş yıldır bu havzada siyanürle üretilen altın madeninin getirisi 5-10 milyon dolar. Bu madende 150-200 kişi istihdam ediliyor(!) Bu madenin ülkemize bir katkısı yok, sadece zararı var! Bir avuç işbirlikçi yararlanacak diye ülkenin yağmalanmasına hiçbir yurtseverin gönlü razı olmaz!