UYGARLIK BU MU?...

Zor günler bitti artık(!)…
Şimdi daha zor günlerdeyiz!
Gençleri bile yordu yaşamak;
Tüketilmiş günler bizi bekler!
-Uygarlık, el konan varlıkların sırtına tüneyip, en iyi olanaklarla yaşamını sürdürmek midir?
-Uygarlık, güçsüzleri, yoksulları, çaresizleri ve yardıma muhtaç hale getirilenleri görmezden
gelmek midir?
-Kitlelerin bilinçli bir biçimde ve tasarlayarak insanlık dışı konumlarda tutulmaları mıdır uygarlık?
-Ekranlı ve reklamlı sömürüyü sürdürebilmek için, emniyet supabı olarak vitrinli iyilikler yapmak mıdır uygarlık?
-Uygarlık, yüz binleri harcayarak, iyi reklam olacak birilerini kurtarmak mıdır?
-Var olmakla, katılımla ve yasal olarak kazanılmış haklar bir bir budanırken, birilerine göstermelik olarak el atan hayır severlerin ilgi ve şefkatine terk edilmek midir uygarlık?
-Yaratılan yoz kültürün yığınlara enjekte edilmesi midir uygarlık?
Gün söndü, ön akşama yağdı karanlıklar.
Tenlerde mayalanan çözümsüz acılarla…
El ayak çekilir vurgun yemiş yaşamaktan,
Çöker umudun çatısı beklenen geleceğin üstüne!
Aslında bütün bunlar sadece uçurumların birlikteliğidir(!) Sınırsız olanaklara kavuşanlarla, onlara o olanakları sağlayıp, sefil yaşama terk edilenlerin çelişkili birlikteliği söz konusudur.
Yığınlar, farklı araçlar kullanılarak yaratılan düzeysiz yaşam ona alıştırılanların normali olmaya başlar(!) Bu insan dışılık yetmezmiş gibi, Buna uymayanlarda dışlanır. Bu dolaylı ötekileştirme onları yalnızlaştırıyor. Oluşturulan yapının dışında kalan özgür bireyler aynı zamanda yaşamdan da dışlanıyor! Oysa toplumları değiştirip dönüştürenler sıradan topluluklar değil, aykırı olanlardır. Toplumsal akarlara karşı duranlardır. Tasarlanmış alışmışlıklarla yoluna devam eden yığınlar yoluna çıkan her şeyi ya yok ediyor ya da bünyesine katıyor. Oysa yıkılan yok edilen veya renkleri soldurulanlar kelimenin tam anlamıyla umut ve gelecektir! Aykırı olan farklı bir renk, farklı bir bakıştır. Farklılıkları ayıklamak, toplumun gücünü ve potansiyelini yok etmek olur. Dahası, aykırı olanlar toplumların zenginliğini gösterir. Zenginliklerini yadsıyarak yaşam kalitesini yükseltmek olanaksızdır!
Sürgülü kapılar kapatılır yaşamların yüzüne; Yoksulluk salgını tutsak alır yaşamı yitik insanları!
Ve çöreklenir ki, yokluk; yoksulluk yalınkat hanelere, Çekilir el-ayak ve sonra susar yaşamak!...

Toplumun güdülebilir sıradanlara dönüştürülmesi sadece çıkarcı egemenlere yarar. Halk üretmek için olduğu kadar, üretilenlerin tüketilmesi içinde gereklidir. Üretim süreçleri sonucunda artı değerlere el koyarak kazananlar tüketim süreçlerinin de kazananlarıdır. Bu süreçlere bakıldığında, halk kendisi için üretmek ve refah düzeyini artırmak için değil;

egemenlerinin refahını artırmak için çalışmak zorunda bırakılmaktadır(!) Yani, yığınların varlığı yaşam tutsaklığı ile sürdürülmektedir!
Çaldılar yaşamın gonca baharını,
Açmadan döktü renklerini çiçekler!
Kurudu doğanın gözyaşları, söndü akarlar…
Denize hasret kaldı yaşamdan koparılan ırmaklar!